13 Ocak 2015 Salı

Anadolu Partisi Emekli Sandığı Kanunu değişikliği teklifi

EAHP AYHAN BAYIRLI 03 OCAK 2015

Anadolu Partisi Genel Başkanı ve Ankara Milletvekili Emine Ülker TARHAN TBMM'ne Kanun teklifi verdi.

5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunun da yapılması istenen ''30 yıl sonrası emekliliğin de geriye dönük bütün emeklileri kapsayan ''Kanun teklifinde gerekli gerekçelerini sundu.

Kanun teklifin de sunduğu gerekçeli maddeleri ise
şu şekilde sıraladı:









12 Ocak 2015 Pazartesi

AYİM in sicil iptal kriterleri ve insanların hayatına etkileri

EAHP Ayhan BAYIRLI 12 OCAK 2015
ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİNİN SİCİL İPTAL KARARI VERMESİNDE ETKEN KRİTERLERİ NELERDİR?



ÇALIŞMA HAYATINI VE SONRASINDA EMEKLİLİĞİ VE EMEKLİ İKRAMİYESİ İLE EMEKLİ MAAŞLARINA ETKİSİ BÜYÜK OLAN SİCİL SİSTEMİNİN İÇERİĞİNİ,DR.MELİKŞAH YASİN DEN OKUYABİLİRSİNİZ..


MAKALELER

geri

ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ KARARLARI IŞIĞINDA

Dr.Melikşah YASİN*
Dz.Ord.Atğm.

18 NUMARALI DERGİ
GİRİŞ
Subay ve astsubayların mesleki hayatlarında son derece önemli olan sicil işlemleri aynı zamanda askeri idari yargıda görülen davaların azımsanmayacak bir kısmını oluşturmaktadır. İdarenin sicil düzenleme konusundaki geniş takdir yetkisi, “hukuka uygun sicil” konusunda askeri idari yargı içtihatlarını belirleyici kılmaktadır. Bu çalışmada, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kararları çerçevesinde subay ve astsubay sicillerinin iptali, hukuka aykırı sicil kriterleri, sicil iptalinin etkileri ve hukuka aykırı sicil düzenleyen idare ve sicil amirinin sorumlulukları incelenecektir.
I. GENEL OLARAK SİCİL KAVRAMI
A. Tanım
Genel olarak sicil kavramı, “bazı konular veya kişiler hakkında tutulan ve o konu ile ilgili bilgileri ve belgeleri içeren kütük” şeklinde tanımlanmaktadır . Bir personel hukuku kavramı olarak ise, sicil, kamu personelinin devlete bağlılık, disiplin, mesleki yeterlilik, görev performansı ve ahlaki nitelikleri açısından değerlendirilmesidir.
İdarenin yürüttüğü faaliyetlerin insan unsurunu oluşturan kamu personelinin objektif şekilde değerlendirilmesi, niteliklerinin en doğru şekilde tespiti hem idare hem de kamu personeli açısından son derece önemlidir. Zira, hizmetin niteliğine en uygun personelin belirlenmesi, atama ve görevlendirmelerin liyakat esasına göre yapılması, başarısız veya verimsiz personelin belirlenerek bunların kamu hizmetinden alınmaları ancak sağlıklı işleyen bir değerlendirme sistemi ile mümkündür . Aynı şekilde personelin, her türlü yükselmeleri, ilerlemeleri, bazı haklardan yararlanmaları personel hakkında yapılacak değerlendirme ile doğrudan ilgilidir . Siciller, kamu personel rejimimizin temel ilkelerinden olan liyakat ilkesinin işlerlik kazanmasında da etkilidir. Bu açıklamalar ışığında, sicil; kamu personelinin nitelik ve başarılarını belirleyerek istihdam şekli ve yerinin tespiti, meslekte yükselme, ilerleme ve bazı hak ve imkanlardan yararlanmasında etkili olan idari işlem şeklinde tanımlanabilir.
İdare hukuku teorisi açısından Türk Silahlı Kuvvetlerinde uygulanan sicil sisteminde sicil işlemi bir “birleşme işlem”dir. Çünkü, sicil işlemi, birinci, ikinci ve üçüncü sicil amirlerinin ayrı ayrı takdir ettikleri sicil notlarının ortalaması ile yine münferit olarak belirttikleri kanaatlerden oluşmaktadır. AYİM’de sicil işlemini birleşme işlem olrak kabul etmekte, ayrıca, ayrılabilir işlem kuramını uygulayarak sicil amirlerinin her birinin verdiği notları ve belirttikleri kanaatleri münferiden denetleyebilmekte ve aşağıda açıklanacağı üzere bazen bir diğerini etkileyen sicillere de sirayet ettirerek iptal edebilmektedir .
Maddi açıdan ise, sicil işlemi birel öznel idari işlem kategorisine girmektedir. “Bir işlemin öznel ya da dar anlamda sübjektif olması, onun nesnel olan içeriğinin saptanmasından sonra, ortaya çıkacak olan konunun, yani doğuracağı sonucun kapsamının belirlenmesinde öznel ya da sübjektif durumların etkili olması ve sonucun bunlara bağlı olarak işlemden işleme değişebilmesidir .” Sicil işlemi, her bireyin kendi nitelikleri dikkate alınarak ve sübjektif özellikleri doğrultusunda hazırlanan işlemler olduğundan öznel işlemdirler.
B. Sicillerin Önemi ve Etkisi
Türk Silahlı Kuvvetlerinin yürüttüğü ulusal güvenliğin sağlanmasına yönelik faaliyetin ana unsurunu silahlı kuvvetler personeli oluşturmaktadır. Sicil, bu personelin rütbe terfii, rütbe kıdemliliği, kademe ilerlemesi, TSK’dan ayırma işlemleri, yurtdışı daimi görevlere seçilme, kurs ve kurmaylık sınavlarına girme, belirli görevlere atanma gibi pek çok konuda temel kriter teşkil etmektedir. Bu nedenle sicillerin objektif ve hukuka uygun olarak düzenlenmesi, kamu hizmetinin liyakat esasına uygun olarak belirlenen personel tarafından yürütülmesinde etkili olduğu gibi, personelin bazı haklardan yararlanması hususunda da temel belirleyici kriterdir. Bu nedenle, duygusal ve kişisel ilişkiler ön plana çıkarılarak düzenlenecek siciller, kamu hizmetinde verimliliği azaltabileceği gibi, personel arasında eşitsizlik, haksızlık ve psikolojik açıdan görevlerinde isteksizlik yaratarak motivasyonlarını olumsuz şekilde etkileyebilecektir.
II. SUBAY-ASTSUBAY SİCİLLERİNİN İPTALİ İÇİN ARANAN KRİTERLER
A. Sicil İşleminin Mevzuat Hükümlerine Uygun Olmaması 926 sayılı kanuna göre, her yıl düzenlenecek subay ve astsubay sicil belgelerinin şekli ve muhtevası ile sınıf, rütbe ve görevlerin özelliklerine göre ne surette, kimler tarafından, hangi zamanlarda doldurulacağı, sicil notunun verilme esasları, sicil değerlendirme denetleme kurullarının kuruluş ve çalışma esasları ile görevlerinin Subay ve Astsubay Sicil Yönetmelikleri ile düzenlenir (926 sayılı kanunun md. 38, md.85). Nitekim Kanunun bu hükmüne dayalı olarak çıkarılan Subay Sicil Yönetmeliği ile Astsubay Sicil Yönetmeliği kanunda belirtilen tüm hususları ayrıntılı şekilde düzenlemiştir. Bu çalışmanın kapsamını aşacağı için, sicillerin düzenlenmesine ilişkin hususlar üzerinde durulmayacaktır. Sicilllerin, yönetmelikte belirtilen usul ve esaslara uygun olarak doldurulması zorunludur. AYİM, sicil iptali davalarında öncelikle sicilin, mevzuatta öngörülen bu usul ve esaslara uygunluğunu denetlemektedir. Sicilin yetkili sicil amiri tarafından verilmemesi , sicilin süre koşuluna uyulmaması , sicilin şekil itibariyle kurallara uygun şekilde doldurulmaması gibi nedenlerle sicilleri hukuka aykırı bulup iptal etmektedir.
Ancak sicil iptali davalarında daha sık rastlanan hukuka aykırılık durumu “subjektif düzenlenen siciller” oluşturmaktadır. Diğer bir ifadeyle, sicller mevzuatta belirtilen usullere uygun olarak doldurulmakla beraber, takdir yetkisini son derece yoğun olarak kullanıldığı sicil notlarının sübjektif olduğu gerekçesiyle davalar açılmaktadır. Bu davalarda ise, AYİM, sicillerin objektif olup olmadığını denetlemektedir. Aşağıda, Yüksek Mahkemenin sicillerin objektifliğini denetlerken kullandığı ölçütler üzerinde durulacaktır.
B. Sicil Safahatına Aykırı Sicil
Sicil iptali davalarında davacının geçmiş sicil safahatı, dava konusu sicil notunun objektif olup olmadığının denetiminde önemli bir kriter olarak kabul edilmektedir. Esasen, her sicil dönemi kendi içinde değerlendirilerek sicil notu takdir edilir. Sicil notunun her yıl düzenlenmesindeki amaçlardan biri de, personelin o yıl içindeki performansını ölçmeye yönelik olduğundan esas olarak, her sicil döneminde sicil alacak personelin diğer sicillerinden bağımsız olarak değerlendirilmesidir. Nitekim Yüksek Mahkeme de verdiği kararlarında, her sicilin, sicil verilen kişinin o sicil dönemi içindeki nitelikleri ve performansı gözönüne alınarak düzenlenmesi nedeniyle sicil notları ve kanaatlerin yıllar itibariyle farklılık göstermesinin tabii olduğunu, zira sicil üstleri sicil notu takdir ederken sicil verdiği kişi hakkında o sicil dönemi içindeki gözlemlerini değerlendirmek durumunda olduğunu, kişinin önceki sicil dönemlerinde yüksek sicil almasının, sonraki dönemde kendisine yüksek sicil notu verilmesini zorunlu kılmayacağı gibi tersine bir durumda da zorunluluk bulunmadığını ifade etmiştir .
Aynı şekilde sicil üstleri de birbirinden bağımsız olarak sicil notu takdir edebileceği gibi sicil üstlerinin notları arasındaki fark veya benzerlik tek başına sicili hukuka aykırı hale getirmeyeceği de açıktır .
Ancak, Yüksek Mahkeme verdiği pek çok kararında “uzun yıllar boyunca belirgin bir çoğunlukta çok yüksek sicil notları ve olumlu kanaatler ile takdir edilen personelin, genel gidişata ve uygulamaya istisna teşkil edecek şekilde, göze çarpacak nitelikte ayrıca birdenbire düşüşü açıklayan makul nedenler öne sürülmeksizin düşük sicil notları takdir edilmesi ve hakkında olumsuz kanaatler belirtilmesinin” hukuka aykırı olduğunu ifade etmiştir . Yüksek Mahkemenin bu kararı doğrultusunda, esasen her sicil notunun önceki ve sonraki sicillerden bağımsız olarak farklı şekilde düzenlenebileceği ancak, sicil notunda diğerlerine oranla olağandışı bir düşüşün olması, düşüşün ani ve belirgin olması ve bu düşüşü haklı gösterecek sebeplerin olmaması halinde sicilin subjektif verildiği sonucu ortaya çıkacaktır.
Sicil notundaki düşüşün ani olması, yıllar itibariyle sicil notları ortalamasından sapmayı gösterecek düşüşü ifade eder. Yoksa zaten istikararlı olmayan sicil notları içinde bulunan düşük bir sicil iptal edilmez. Nitekim Yüksek Mahkeme verdiği bir kararında, sicil notları meslek hayatı boyunca dalgalı bir seyir izleyen davacının davasını reddetmiştir .
Ayrıca sicil notundaki düşüşün “belirgin” olması gerekir. Düşüşün belirgin olup olmadığı neye göre tespit edilecektir? Sicildeki düşüş konusunda belli bir oran sözkonusu olabilir mi? Bu konuda Yüksek Mahkemenin somut olayın özelliğine göre karar verdiği görülmekte, açıkçası kararların bu tür davalarda belli bir standardı yakalamaktan uzak olduğu görülmektedir.
Örneğin Yüksek Mahkeme değişik kararlarında sicil notunda meydana gelen 24, 20 ve 10 puanlık düşüşleri belirgin bir düşme olarak kabul etmiştir .
Ani ve belirgin şekilde düşen sicili hukuka aykırı hale getiren diğer bir husus, bu düşüşü haklı gösteren durumların somut bilgi ve belgelerle açıklanamamasıdır. Bir sicilin objektifliğini tespit etmek açısından diğer sicillerle arasındaki uyumsuzluğun her zaman hukuka aykırılığı ortaya koyan bir durum olarak kabul etmek mümkün değildir. Sicil notları arasındaki farklılık hukuken geçerli belgelerle ortaya konabiliyor ise o sicilin hukuka uygun olduğu kabul edilmelidir .
Ancak, dava konusu sicilin ilk sicil olması, diğer bir ifadeyle mukayese edilecek başkaca bir sicil notunun bulunmaması halinde sicil notunun objektifliği nasıl denetlenecektir? Yüksek mahkeme bu durumdaki subay ve astsubayların öğrencilik dönemlerindeki başarılarını ve performansını kriter olarak kabul etmektedir .
Kanaatimce, Yüksek Mahkeme sicil notlarının objektifliğini denetlerken sicil safahatı ile birlikte görev safahatını da dikkate alması yararlı olacaktır. Zira, TSK’de görev yapan subay ve astsubaylar, hizmetin gerektirdiği çok değişik nitelikteki görevlere atanabilmektedir. Bir kişinin, mensubu bulunduğu kuvvetteki her türlü görevi aynı düzyedeki başarıyla ifa etmesi son derece zordur. Diğer bir ifadeyle, bir görevde çok başarılı olan bir subay bir başka görevde aynı performansı göstermeyebilir. Örneğin, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde yıllarca gemilerde görev yapan ve bu görevlerinde başarılı olan bir subay atandığı kıt’a görevinde aynı başarıyı göstermeyebilir. Çünkü bu iki görev, nitelikleri itibariyle birbirinden son derece farklıdır. Öyle ise, Yüksek Mahkeme sicil notlarını denetlerken davacıların görev safahatını da gözönünde bulundurmalı, bunu da bir değerlendirme kriteri olarak kullanmalıdır.
C. Disiplin Cezalarının Sicile Etkisi
Yukarıda açıklandığı üzere AYİM, davacıların sicil safahatını sicillerin objektifliğini denetlerken bir kriter olarak kabul etmekte ve düşük sicillerin gerekçesinin mutlaka somut bilgi ve belgelerle açıklanması gerektiğini vurgulamaktadır.
Yüksek mahkeme önüne gelen davalarda düşük sicil için en çok ileri sürülen gerekçeler davacıların aldığı disiplin cezalarıdır. Davacıların iptalini istedikleri sicil dönemi içinde aldıkları disiplin cezaları, davacıların bu dönem içindeki başarısızlık ve verimsiziliğin bir karinesi olarak kabul edilmektedir .
Ancak, her disiplin cezası sicilin olumsuz olması sonucunu doğurmaz . Davacının genel durumu burada da gözönüne alınır. Ancak, yüksek mahkemenin dispilin cezalarının düşük sicile etkisi konusunda bazı çelişkili kararlar verdiği görülmektedir. Örneğin, bazı karalarında iki ya da üç disiplin cezasının bulunmasını düşük sicil için bir gerekçe olarak kabul ederken bir davada iptali istenen sicil dönemi içinde altı disiplin cezası alan davacının davasını kabul etmiştir . Yüksek mahkemenin bu kararından anlaşılacağı üzere, disiplin cezaları tek başına sicilin iptali için yeterli olmayıp davacının geçmiş sicil safahatı yine belirleyici bir kriterdir. Ancak, aynı sicil dönemi içinde, bu denli disiplin ihlalinde bulunan davacının, o sicil dönemi içinde, diğer sicil dönemlerine oranla başarısız ve verimsiz olduğu açıktır. Böyle bir durumda dahi, Yüksek Mahkemeyi başka gerekçeler araması doğru mudur? Yüksek Mahkemenin bu yaklaşımı, subay ve astsubaylar hakkında düzenlenecek subjektif sicilleri haklı göstermek amacıyla disiplin cezası uygulanmasını engellemektedir. Diğer bir ifadeyle, subay ve astsubaylara haketmedikleri halde disiplin cezaları uygulanarak sübjektif sicilin altyapısının hazırlanması engellenmektedir.
Ayrıca, disiplin cezalarının sicil iptali davalarında kullanılırken, düşük sicil ile uyum içinde olması gerekir. Diğer bir ifade ile, düşük şekilde takdir edilen sicil nitelikleri ve olumsuz kanaatler ile alınan disiplin cezaları arasında uyum bulunması gerekir. Örneğin, kılık kıyafetine önem vermemesi nedeni ile disiplin cezası alan bir subayın, sicilinde bu hususa ilişkin nitelik düşük değerlendirilebilir. Ancak, örneğin, iki defa kıyafet hususunda disiplin cezası almış bir subayın sicil notu ortalamasında ani ve belirgin bir düşüş meydana gelmesi doğru değildir. Disiplin cezası almak, tek başına kişinin tüm hususlarda başarısız ve verimsiz olduğu anlamına gelmeyip, sadece belli hususlarda sicilin düşük olarak işaretlenmesi için bir karine olarak değerlendirilebilir.
Yüksek mahkemenin değişik kararlarında da belirtildiği üzere, her sicilin dönemi bir önceki ve sonrakinden bağımsız olup, çok iyi düzeyde seyreden bir sicilin, haklı ve makul sebepleri belgelenmek koşuluyla, aniden düşmesi ya da aksinin olması mümkündür. Yeter ki bu konuda denetim yapacak olan idari yargı organı, özlük ve sicil dosyalarında bu konuda objektif davranıldığını görüp saptayabilsin . Kısaca “sicillerin bağımsızlığı” ilkesi olarak adlandırlabilecek bu ilkeye göre her sicil kişinin o sicil dönemindeki performansı gözönüne alınarak düzenlenir. Ancak, yüksek mahkemenin bazı davalarda, davacıların önceki ve sonraki dönemlerdeki takdirlerini, disiplin cezalarını da bir değerlendirme kriteri olarak dikkate aldığı görülmektedir . Halbuki, kişilerin sicil safahatı boyunca aldığı sicil notları, dava konusu sicil notlarının denetiminde bir kriter olarak kabulü mümkün olmakla beraber, bu dönemlerde alınan takdir ve displin cezalarının ayrıca değerlendirilmesinin doğru olmadığı söylenebilir. Zira, bir yandan her sicil döneminin diğerinden bağımsız olduğu kabul edildikten sonra, kişilerin önceki ve sonraki dönemlerde aldıkları disiplin cezaları ve takdirlerin dava konusu edilen sicil işleminin denetiminde kullanılması çelişkili olmaktadır. Bu uygulama, bir dönemde alınan disiplin ve takdirlerin diğer dönemleri de olumlu ya da olumsuz şekilde etkilemesi sonucunu doğurur ki, kişilerin bir yıl içindeki performansını ölçmeye yönelik sicil işleminin amacıyla bağdaşmaz.
D. Sicilin Subjektifliğini Belirleyen Diğer Kriterler
Yüksek mahkeme, dispilin cezalarının yanısıra, sık sık viziteye çıkma, yazılı uyarıların bulunması gibi normal olmayan ve kişinin çalışma konusunda isteksizliğini ve uyumsuzluğunu gösteren bulguların varlığını da sicilin objektifliği hususunda kanıt olarak kabul etmektedir .
Ayrıca sicil üstleri ile hakkında sicil düzenlenen kişi arasındaki husumet, ihtilaf bulunması , sicil alan kişinin sicil amirini şikayet etmiş olması veya aleyhine tanıklık etmesi gibi sicil amirinin objektif davranmasına etki edecek durumların bulunması halinde, düşük verilen sicillerin subjektif olduğu kabul edilmektedir.
Kişiler hakkında adli takibat yapılması, dava açılması da sicilin düşük olmasını haklı gösteren bir olgu olarak kabul edilebilmektedir . Ancak, açılan davalar sonuçlanmadan, sırf dava açılmış olması nedeniyle düşük sicil takdirinin Anayasanın 38. maddesinde düzenlenen “suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” ilkesine aykırılığı ileri sürülebilir. Zira, henüz suçlu olup olmadığı belli olmayan bir kişi hakkında sanki bu suçu işlemiş gibi bir takım menfi sonuçların ortaya çıkması hukuka aykırıdır.
Sicilleri hukuka aykırı hale getiren diğer bir husus ise, kişilere tebliğ edilen görev performansına ilişkin belge ile diğer nitelikler arasında açık farkın bulunması halidir. Yüksek mahkeme bir kararında “davacıya tebliğ edilen görev performansına ilişkin niteliklere sicil üstünce mükemmel kanaat belirtilmesine karşın, diğer tüm niteliklere düşük kanaat belirtilmesi ve sonuçta teşekkül eden sicilin davacının sicil safahatına göre bariz bir düşüklüğü ortaya koyması karşısında”, o yıl sicilinin objektif olarak takdir edilmediği kanaatine ulaşmıştır . Bu karardan da anlaşılacağı üzere, kişilere tebliğ edilen nitelikler ile diğer nitelikler arasında büyük farkın bulunması halinde de sicil hukuka aykırı hale gelir. Kural olarak gizli olan sicil belgelerinin, subay ve astsubayların kişisel gelişimlerini ve sicil amirlerinin kendi haklarındaki kanaatlerini öğrenmelerine kısmen de olsa olanak sağlayan görev performansına ilişkin belgede yüksek notlar takdir edilmesi sicil amirinin gerçek kanaatinin bilinmesini engelleyerek personelin yanılmasına yolaçabilecektir. Bu nedenle, Yüksek Mahkeme kararında da ifade edildiği üzere, tebliğ edilen notlar ile diğer notlar arasında bir uyumun bulunması gerekir.
E. Sicildeki Olumsuz Kanaatlerin İptali Bilindiği üzere, sicil belgelerinde niteliklerin yanısıra, sicil amirlerinin subay ve astsubaylar hakkındaki kişisel kanaatleri de yazılabilir. Bu kanaatler de, sicil notları gibi farklı konularda etkili olan düşüncelerdir. Özellikle atama ve yükselmelerde sicil amirlerinin kanaatlerinin belirleyici etkiye sahip olduğu söylenebilir. Bu nedenle, sicil işleminin bir parçası olan kanaatler de sicil notları ile birlikte yargısal denetime tabi tutulmakta, hukuka aykırı kanaatlerin iptaline karar verilebilmektedir. Bir kanaati hukuka aykırı hale getiren durumlar ise farklıdır. AYİM, sicil notu ile kanaatler arasında bir uyum aramaktadır. Örneğin değişik kararlarında pekiyi veya çok iyi düzeyde takdir edilen sicile, bu sicille bağdaşmayacak ölçüde menfii kanaat belirtilmesinin hukuka aykırı olduğunu belirterek iptaline karar vermiştir
Sicil belgelerindeki menfi kanaatler de tıpkı sicil notları gibi ancak somut belgeye dayanmaları halinde geçerli kabul edilmektedir. Subjektif değerlendirmelerle, soyut bazı iddialar dikkate alınarak verildiği anlaşılan kanaatler iptal edilmektedir . Yüksek Mahkeme “menfi kanaatin herhangi bir göreve seçilme ve yükselme işleminde dikkate alınmayacağı” şekildeki idari karar bulunması halinde dahi menfii kanaatin iptaline karar vermiştir. Zira, kararda da ifade edildiği üzere, bu ifade, iptal kararının sonuçlarını doğurmayacağına göre, bu kanaatin subjektif olduğu tespit edilir ise iptaline karar verilir .
G. Sicil İptali Davalarında Dava Zamanaşımı
Sicil davaları, genellikle yıllar önce verilmiş sicillerin iptali amacıyla açılmaktadır. AYİM, bu davaların süre yönünden reddine ilişkin savunmaları reddetmektedir. Aşağıda, sicil iptali davalarında 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanununda öngörülen dava süresinin dikkate alınıp alınamayacağı, sicil davalarında azami bir dava zamanaşımının uygulanıp uygulanamayacağı sorunu üzerinde durulacaktır.
1602 sayılı yasanın 40. maddesine göre, Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açma süresi her çeşit yazılı bildirim tarihinden itibaren kanunlarda ayrı süre gösterilmediği hallerde 60 gündür. Kanuna göre, ilanı gereken düzenleyici ve genel tasarruflara karşı, ilan tarihini izleyen günden itibaren 60 gün içinde dava açılabilir. Bu hallerin dışındaki işlemlerde ise, işlemin uygulanması, bu uygulama ile kişinin statüsünde bir değişiklik olması ve bu değişikliğin kişi tarafından bilinmesi halinde uygulama tarihi yazılı bildirim tarihi olarak kabul edilmektedir.
Subay Sicil Yönetmeliğinin 28. maddesine göre, “Sicil belgeleri “ÖZEL” gizlilik dereceli olup, yetkili olmayanlara gösterilemez. Herhangi bir kısmı yok edilemez. Sicil belgelerinin mühürlü ve özel gizlilik dereceli zarfları, yetki verilecek görevlilerden başkası tarafından açılamaz. Sicil belgelerini yetkili olmadığı halde açanlar ile sicil alan personele tebliğ edilecek nitelikler hariç olmak üzere, belgede yazılı olan muhteviyatı yetkili olmayanlara açıklayanlar hakkında kanuni kovuşturma yapılır.”
Sicil bilgileri ve değerlendirmeleri gizli olduğundan, sicil davalarında dava açma süresine ilişkin kural uygulanmamakta, davacının herhangi bir şekilde sicilinin düşük olduğu kanaatine ulaşması halinde, bu tarihten itibaren açılan davalar dava zamanaşımına bakılmaksızın kabul edilmektedir. Davacılar ise, sicillerinin düşük olduğu kanaatine Subay Kıdem Sıra Kitabındaki sıralarının değişmesinden, kendilerine tebliğ edilen görev performansına ilişkin belgeden veya terfi edilmemeleri gibi durumlarda varmakta, davayı da bundan sonra açmaktadırlar. Dolayısıyla yıllar önce verilen sicil notları dahi dava konusu edilebilmektedir.
Ancak, gizli olan sicil notlarına ilişkin olarak açılan davalarda, dava zamanaşımının bu şekilde belirsiz olması askeri sicil ve terfi sistemini olumsuz şekilde etkilemekte, kıdem sıralamasının yıllar sonra hakkaniyete aykırı şekilde değişmesine sebep olabilmektedir. Bu nedenle, sicil davalarında azami bir zamanaşımı süresinin uygulanması kaçınılmazdır. Gerek idare hukuku gerekse diğer hukuk dallarında her türlü hukuki ilişkide azami bir dava zamanaşımı süresi bulunmasına rağmen sicil davalarında zamanaşımı süresinin bulunmaması hukuki ve idari istikrar ilkeleri açısından sakıncalıdır.
Sicil bilgileri gizli olduğuna ve davacılar da sicilin düşük olduğu kanaatine bazı olumsuz sonuçlar neticesinde ulaştıklarına göre, dava açma süresinin de bu olumsuz sonucun ortaya çıktığı veya en azından alenileştiği andan itibaren işlemeye başlaması gerekir. Örneğin, olumsuz sicilin etkisi Kıdem Sıra Kitabındaki sıranın değişmesi ile ortaya çıkmış ise, davanın da en azından bu Kıdem Sıra Kitabının yayınlandığı yılın sonuna kadar açılması gerekir. Zira, her subayın mesleki gelişim ve kariyerini yakinen takip etmesi, gelişmeleri izlemesi beklenir. Kıdem Sıra Kitapları her yıl tüm birliklere gönderildiğine ve tüm subayların bu kitabı inceleme imkanı olduğuna göre, davanın da en azından o yıl içinde açılması gerekir. Aksi halde, sicil iptali davalarının sınırsız bir süre içinde açılması idarenin sürekliliği ve idari istikrar ilkeleri ile bağdaşmaz.
Ancak AYİM kararları aksi yöndedir. Yüksek Mahkeme 1999 yılında 1987-1988 yılı sicilinin iptali için açılan davada idarenin dava zamanaşımı yönünden reddi talebini “sicil işlemleri gizli olup, personele tebliğ edilmediğinden dolayı dava konusu sicillerin tesis edildiği tarihte öğrenmesi mümkün olmadığından, davacının kıdem sırasında değişiklik nedeni ile 1987-1988 yılları sicillerinin düşük olarak tahmin etmesi ve iptallerini istemesi halinde sürenin geçirildiğinden bahsedilemeyeceği için idarenin süre itirazına iştirak etmek mümkün olmamıştır .” gerekçesiyle reddetmiştir. Halbuki kararda da açıkça ifade edildiği üzere, davacı sicilinin düşük olduğu kanaatine kıdem sırasının değişmesiyle ulaşmıştır. 1988 yılında düzenlenen sicil işleminin kıdem sırasına etkisi sicilin düzenlendiği yılın akabinde hazırlanan kıdem sırasında belli olacağına göre davanın da en azından bu yılın sonuna kadar açılması gerekir. Zira, davacının kıdem sırasının o yıl içinde hangi tarihte öğrendiği tespit edilemiyor ise, 60 günlük süre kuralını uygulama imkanı olamayacaktır. Bu durumda da, davacıya kıdem sıra kitabının geçerli olduğu dönem içinde dava açma imkanı tanınması hakkaniyete uygun olacağı söylenebilir.
Yüksek Mahkeme bir başka kararında ise, “Sicil işlemlerinde idarece ilgililere bir yazılı bildirim yapılmadığından, dava açma süresi ilgilinin iptalini istediği sicile muttali olduğu tarihten başlar; kıdem sıra kitabındaki sıralamanın değişmiş olması, belirli bir sicilin/ sicillerin ilgilisince bilindiği anlamına gelemez . görüşüne yer vermiştir. Ancak eğer davacı bizzat kıdem sıra kitabındaki sırasının değişmesi nedeni ile sicilinin düşük olduğu kanaatine ulaştığını iddia ediyor ise, artık sürenin hesabında kıdem sıra kitabındaki değişim dikkate alınmalıdır.
Nitekim Danıştay, ücret yönünden aynı düzeyde olması gereken arkadaşlarından geride olduğunu öne sürerek intibakının düzeltilmesini isteyen davacının talebini reddeden ilk derece mahkemesinin kararını onaylamıştır. İlk derece mahkemesi, davayı, “ Davacının 1981 yılında göreve başladığı, 1984 yılında olumsuz sicil alması nedeniyle kademe ilerlemesi yapamadığı, olumsuz sicilin kendisine duyurulmamasına karşın, bu işleme dayalı olarak, izleyen yıllarda çeşitli terfi işlemlerinin yapıldığı, davacının anılan intibak işlemini en geç intibak tarihini takip eden aybaşında maaş almakla öğrendiğinin kabulünün zorunlu olduğu” gerekçesiyle davayı süre yönünden reddetmiştir. Danıştay, bu kararı, ”Olayda, 15.08.1984 tarihinde kademe ilerlemesinin iptal edilmesi üzerine terfi yapamayan davacının, bu durumu anılan tarihi takip eden aybaşında maaş almakla öğrendiği ve bunun olumsuz sicilden kaynaklandığını bildiğinin kuşkusuz olduğu” gerekçesini de ekleyerek onamıştır. ”
Sonuç olarak şunu ifade etmek gerekir ki, eğer davacı siclin olumsuz olduğu kanaatine bazı somut olaylar neticesinde öğrendiğini iddia ediyor ise, sürenin bu fiili öğrenme tarihinden itibaren işlemeye başlaması gerekir.
III. SİCİL İPTALİNİN SONUÇLARI
A. Sicilde Sirayet
Sirayet kelimesi sözlükte “bulaşma, yayılma, geçme” anlamına gelmektedir . Bilindiği üzere, sicil işlemi idare hukuku kuramı açısından birleşme işlem olarak kabul edilmektedir. Zira sicil işlemi, I., II. ve III. sicil amirlerinin notları ve kanaatlerinden oluşur. Normalde, bu sicil amirlerinin verdikleri notların ortalamasından oluşan tek bir sicil işlemi vardır.
Kimi zaman, davacı, sadece bir sicil amirinin verdiği notun iptalini veya sadece bir sicil amirini kanaatinin iptalini talep edebilir. Bu gibi durumlarda, Yüksek Mahkeme, ayrılabilir işlem kuramını benimsemekte ve uygulamakta, bu yöndeki talepler üzerine, münferit olarak birinci, ikinci ya da üçüncü sicil üstlerince verilen sicillerin ve / veya kanaatlerin gruplar halinde ya da ayrı ayrı dava konusu yapılmasını kabul etmektedir. Ancak eğer davacı yalnızca bir sicil üstünün düşük not verdiği düşüncesiyle salt bu sicilin iptalini talep etmekte ise ve diğer sicil üstlerince verilen siciller de bu sicil üstünce düzenlenen gibi sübjektif mahiyette ise Askeri Yüksek İdare Mahkemesi; ayrılabilir işlemlerden salt birinin iptali ile yetinmemekte ve kamu düzeni açısından bizzat tespit ettiği bu açık hukuka aykırılığı da çözümlemekte ve iptal kararını o yıl ki sicilin tamamına (birleşme - işleme) sirayet ettirmektedir . Böylece davacının tek bir sicil amirinin verdiği sicil notunun iptali amacıyla açtığı dava sonucunda verilen iptal kararı hukuka aykırılığı mahkemece re’sen tespit edilen diğer sicillere de yansıtılmakta ve o yıl ki sicil tamamen iptal edilmektedir.
Sicillerin gizliliği ilkesi sebebiyle, davacılar sicil iptali davalarını ancak belli karineler, varsayımlar veya düşük sicilin olumsuz etkileri sonucunda ulaşmaktadırlar. Dolayısyla, sicileri hakkında tam ve kesin bir bilgiye sahip olmaları mümkün değildir. Bu nedenle, Yüksek Mahkemenin kamu düzeni ilkesinden hareketele, yargılama aşamasında gördüğü hukuka aykırı sicilleri de iptal etmesi, kamu görevi yapan subay ve astsubayların mesleki güvenlikleri açısından son derece olumludur.
Örneğin, bir davada davacı sadece kendisine tebliğ edilen görev performansına ilişkin belgenin dört maddesinİn tebliğini talep etmiş ise de, AYİM, bu sicil niteliklerinin objektif olmadığı saptamakla yetinmemiş, aynı sicilin diğer nitelikler hanelerinin de subjektif olduğunu saptayarak, iptal kararını sicilin tamamına sirayet ettirmiştir .
B. İptal Kararının Sicile Bağlı Olarak Tesis Edilen İşlemlere Etkisi
İdari yargıda verilen iptal kararı ile dava konusu idari işlem kesin olarak ortadan kalkar. Aynı şekilde, iptal kararları kural olarak geriye yürür. Diğer bir ifadeyle o idari işlem hiç yapılmamış sayılır. İptal edilen işlem birel bir idari işlem ise, bu işleme bağlı olarak tesis edilen diğer tüm idari işlemler de bu sakatlıktan etkilenir ve hukuksal dayanaktan yoksun kalırlar .
Sicil subay ve astsubaylar hakkında tesis edilen sicil işlemin birel nitelikte bir idari işlem olduğu açıktır. Dolayısıyla, bu işlemin iptali ile, sicil işlemi tüm sonuçları ile ortadan kalkar ve işlemin tesisinden önceki hukuki durum geçerli olur. Subay ve astsubaylara ilişkin pek çok idari işlemde etkili olan sicilin iptal edilmesi ile, sicil işlemine bağlı olarak tesis edilmiş tüm işlemler de hukuka aykırı hale gelir.
Örneğin, sicil notu, sicil tam notunun %60 ‘ından aşağı düştüğü için Atama Yönetmeliğinin 24/e maddesi uyarınca aynı garnizon içinde intibak ataması işlemine tabi tutulan davacı astsubay hakkında sıralı sicil üstlerince verilen sicillerin ve buna dayalı kademe ilerlemesi yaptırılmaması işleminin hukuka aykırı olması karşısında sicille bağlı şekilde tesis edilen atama işlemi de hukuka aykırı hale gelir .
Aynı şekilde, sicilin düşük olması nedeni ile kademe ilerlemesi yapılmaması işlemi, sicilin hukuka aykırı bulunarak iptali karşısında, kademe ilerlemesi yapılmaması işlemi de hukuka aykırı hale gelir .
IV. HUKUKA AYKIRI SİCİLDE İDARENİN SORUMLULUĞU
1982 Anayasasının 125/son maddesine göre, idare kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür. İdarenin işlem ve eylemlerinden doğan zararı gidermesi sosyal hukuk devletinin bir gereğidir. Dolayısıyla, hukuka aykırı olarak düzenlenen sicil nedeni ile idarenin sorumluluğu yoluna gidileceği açıktır. Burada, idarenin işlemlerden doğan sorumluluğu sözkonusudur .
Sicil iptali davası açan kişiler bu iptal davası ile birlikte veya iptal davasına ilişkin iptal kararının kesinleşmesini izleyen günden itibaren dava açma süresi içinde tam yargı davası açarak, hukuka aykırı işlem sebebi ile uğradıkları maddi ve manevi zararın tazminini talep edebilir.
Ayim hukuka aykırı sicil sebebiyle davacıların uğradıkları maddi ve manevi zararların tazmini gerektiğine hükmetmektedir. Yüksek Mahkeme, hukuka aykırı olarak düzenlenen sicillerden dolayı idarenin sorumluluğunu “hizmet kusuru” esasına dayandırmaktadır . Şüphesiz ki, idarenin sorumluluğunu ortadan kaldıran herhangi sebebin bulunması halinde, somut olayın özelliğine göre, tam yargı davası reddedilecek veya kısmen kabulü yoluna gidilecektir.
V. HUKUKA AYKIRI SİCİL DÜZENLEYEN SİCİL AMİRLERİNİN SORUMLULUĞU
Sicil davalarında sicillerin önemli bir kısmı, subjektif düzenlenmeleri nedeniyle iptal edilmektedir. Acaba, hukuka aykırı olarak sicil düzenleyen sicil amirlerinin de sorumluluğu sözkonusu oalbilir mi?
Hemen şunu ifade etmek gerekir ki, AYİM, hukuka aykırı sicil düzenleyen sicil amirlerinin “takdir zaafı” içinde olduklarını vurgulayarak bu hususun kendileri hakkında sicil düzenleyen sicil amirleri tarafından dikkate alınacağını ifade etmiştir . Ancak bu, yasal açıdan zorunlu olmadığı gibi, üst sicil amirleri tarafından uygulanıp uygulanmadığının denetimi de mümkün değildir. Şüphesiz ki, hukuka aykırı şekilde düşük sicil düzenleyen sicil amirleri hakkında düşük sicil düzenlenmesi halinde, bunun dayanağı olarak bunların “takdir zaafları” gösterilebilir.
Anayasanın 129/5. maddesine göre, memurlar ve diğer kamu görevlileri yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir. Dolayısıyla, kamu görevlilerinin görevsel kusur niteliğindeki hukuka aykırı siciller dolayısyla açılacak davalar idare aleyhine açılır.
Ancak, eğer bu hukuka aykırı yetki kullanımı kin, garez, öç alma, zarar verme vs. saik ve nedenlere dayalı ise bu takdirde bir “salt kişisel kusur”un varlığı ve kişisel sorumluluk hali de sözkonusu olacaktır. Bu takdirde de artık bu sicil üstü, Anayasanın 125. maddesinin son fıkrasının koruma alanından çıkarak , kamu görevlisi (idare ajanı) sıfatının sağladığı “devlete- idareye kanalize edilmiş sorumluluk” tan yararlanma imkanını yitirerek, doğrudan ve ferden sorumluluk yaptırımı ile karşı karşıya kalacaktır .
Şüphesiz ki, Yüksek Mahkeme, somut olayın özelliğine göre, hukuka aykırı şekilde düzenlenen sicilde görev kusuru mu yoksa kişisel kusur mu olduğu, dava dosyasındaki bilgi ve belgelere dayalı olarak tespit edilecektir.
Hukuka aykırı sicil tanzim eden sicil amirlerine düşük sicil takdir edilmesi, bunların kişisel kusurlarının tespiti halinde, doğrudan kişisel sorumlulukları yoluna gidilmesi, hukuka aykırı sicil sebebiyle açılan tazminat davalarında zararın sicili düzenleyen amirlere rücu edilmesi sicillerin objektif şekilde doldurulması ve sicil amirlerinin astları hakkındaki sicil düzenleme yetkisini bir cezalandırma, kişisel öç alma aracı olarak kullanmalarını engelleyerek sicil sisteminin en iyi şekilde işlemesini sağlayacaktır.
SONUÇ
Subay ve astsubayların mesleki yaşamlarında önemi ve etkisi inkar edilemeyen sicil işleminin mümkün olduğunca objektif şekilde düzenlenmesi hususunda askeri idari yargı denetimi gerçek bir güvencedir.
Yukarıda yapılan açıklama ve değerlendirmeler neticesinde, AYİM’in, idareye sicil düzenleme konusunda tanınan takdir yetkisini hukuka uygunluk açısından denetleyerek, sicil konusunda mutlak bir yetkinin sözkonusu olamayacağını kesin bir şekilde ortaya koyduğu ifade edilmelidir. AYİM, iptal davasına konu edilen düşük şekilde düzenlenmiş sicillerin, mutlaka somut bilgi ve belgelerle kanıtlanmasını aramaktadır. Soyut düşünce ve iddialar mahkeme tarafından dikkate alınmamaktadır. Ancak mahkemenin özellikle disiplin cezalarının sicile etkisi konusunda çelişkili içtihatları ve sicil davalarında dava zamanaşımı uygulanması hususunda henüz bir kriterin belirlenmemiş olması eleştirilebilir. Ayrıca, hukuka aykırı sicil düzenleyen sicil amirlerinin sorumluluğuna işlerlik kazandırılması halinde, sicil amirlerinin daha dikkatli davranarak kişisel ve duygusal sebeplerin etkisinde kalmadan objektif sicil düzenlemeleri sağlanabilir. Özellikle AYİM kararlarında da ifade edildiği üzere, bu kişilerin “takdir zaafları”nın sicillerine yansıtılması gerekir.
Son olarak şunu da ifade etmek gerekir ki, sicil işleminde görülen hukuka aykırılıklarda ve takdir hatalarında sicil sisteminden kaynaklanan bazı olumsuzlukların da etkisi bulunmakta ancak, çalışmanın kapsamını aştığı için bu konu üzerinde durulmamıştır.
KAYNAKÇA
ARMAĞAN Tuncay; İdarenin Sorumluluğu ve Tam Yargı Davaları, Seçkin Yay., Ankara 1997.
CANMAN Doğan, Personel değerlendirmesinde Çağdaş Yaklaşımlar ve Türkiye’de Kamu Persoenlinin Değerlendirilmesi, TODAİE Yay., Ankara 1993.
COŞKUN Sabri-KARYAĞDI Müjgan; İdari Yargılama Usulü, Seçkin Yay., Ankara 2001
ÇAĞLAYAN Ramazan; İdari Yargı Kararlarının Sonuçları ve Uygulanması,2. Baskı, Seçkin Yay., Ankara 2001.
GÖZÜBÜYÜK A. Şeref – TAN Turgut; İdare Hukuku, 2. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara 2001.
ÖZAY İl Han; Günışığında Yönetim, Alfa Yay., İstanbul 2002.
ÖZGÜLDÜR Serdar; Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kararları Işığında Tam Yargı Davaları, Yetkin yay., Ankara 1996.
PINAR İbrahim; Devlet Memurları Kanunu Şerhi ve İlgili Mevzuat, Seçkin Yayınevi, Ankara 2001.
YILMAZ Ejder; Hukuk Sözlüğü, 5.Baskı, Yetkin Yay., Ankara 1996.

11 Ocak 2015 Pazar

ASTSUBAY MESLEKTAŞLARIMIZIN 1.DERECE MESELESİ

EAHP AYHAN BAYIRLI 11 OCAK 2015
SİCİL VEYA DİĞER NEDENLERDEN BİRİNCİ DERECEYE YÜKSELTİLMEMİŞ OLAN MESLEKTAŞLARIMIZI İLGİLENDİREN AYİM KARARLARI




ASKERİ YÜKSEK İDARE MAHKEMESİ (AYİM)

High Military Administrative Court 


  • MSB Ana Sayfa
  • AYİM Ana Sayfa
  • Makaleler
  • Makale Arama
  • Kararlar
  • Karar Fihristi
  • Karar Arama
  • İçtihatı Birleştirme Kararları
  • Kararlar

    ESASA İLİŞKİN KARARLAR
     İntibak İşlemleri
     3815 SAYILI KANUN UYARINCA ASTSUBAYLARIN BİRİNCİ DERECEYE İNTİBAKI


    KARARLAR

    3815 SAYILI KANUN UYARINCA ASTSUBAYLARIN BİRİNCİ DERECEYE İNTİBAKI

    Özet
    1 - ÖZETİ:926 sayılı Kanuna 3815 sayılı Kanunla eklenen EK25 Md. Göre; bu konunun yürürlüğe girmesinden önce emekli statüsüne giren personelden yalnız yüksek öğrenim gören astsubaylar ile astsubaylıktan subaylığa geçirilmiş olanların l nci dereceye intibakları mümkün olup, bu gruplara girmeyen emekli astsubayın 1 nci dereceye yükseltilmesi mümkün değildir.
    Dergi No:7Karar Dairesi:AYÎM.1.D.Karar Tarihi:09.03.1993Karar No: 92/1089E.Karar No: 93/167K.
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    2 - ÖZETİ:Son altı yıllık sicil notu ortalaması sicil tam notunun %90 a ulaşmadığı halde davacı astsubayın birinci dereceye yükseltilmesi açık hata,, mahiyetinde bulunduğundan; bu intibak işleminin üzerinden iki yıl geçmesi işlemin geri alınmasına engel teşkil edemeyeceğinden; davacının intibakının yeniden düzeltilerek ikinci dereceye getirilmesi hukuka uyarlıdır.
    Dergi No:10Karar Dairesi:AYIM.1.D.Karar Tarihi:24.01.1995Karar No: E.1994/856Karar No: K.1995/83

    3 - ÖZETİ:3815 Sayılı Kanunun öngördüğü 2/3 derece ve kademede en az bir yılını tamamlamak koşulu sağlamakla birlikte rahatsızlığı ve hava değişiminde bulunması dolayısıyla altı yıllık sicil alma koşulunu gerçekleştirmeyen davacı astsubayın birinci dereceye intibakının yapılabilmesi mümkün degildir
    Dergi No:11Karar Dairesi:AYİM.1.D.Karar Tarihi:26.03.1996Karar No: E. 1995/1106Karar No: K. 1996/235
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    4 - ÖZETİ:Son altı yıllık sicilleri ortalaması sicil tam notunun % 90’a ulaşmayan ve mevcut sicil safahatına göre de sıralı sicil üstlerince takdir edilen söz konusu sicillerin objektifliğinden kuşku duyulamayacak olan davacı astsubayın,3815 Sayılı Kanun gereğince birinci dereceye intibak ettirilmemesinde hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
    Dergi No:11Karar Dairesi:AYİM.1.D.Karar Tarihi:25.06.1996Karar No: E.1995/919Karar No: K. 1996/619

    5 - ÖZETİ:2 nci derecenin 3 ncü kademesini kazanılmış hak aylığı olarak alan ve sağlık durumu nedeniyle sicil alamadığı iki yıl hariç diğer 4 yıllık sicillerinin ortalaması, sicil tam notunun %90'ının üzerinde olan davacının, 926 Sayılı Kanunun EK-25 nci maddesi uyarınca birinci dereceye intibak ettirilmesi gerekirken; altı sicili olmadığı gerekçesiyle davalı idarece aksine tesis edilen işlem hukuka aykırılıkla sakatlanmıştır.
    Dergi No:12Karar Dairesi:AYİM.1.D.Karar Tarihi:25.11.1997Karar No: E.1997/957Karar No: K.1997/843

    6 - ÖZETİ:926 sayılı Kanun Ek Geçici 73 üncü maddesi, 657 sayılı Kanunla devlet memurlarına tanınan intibak hükümlerini astsubaylar bakımından tanımayı amaçladığından ve her iki statü kanunu bakımından uygulama tarihlerinde paralellik sağladığından, Anayasaya aykırı olmadığından; öngörülen 31.12.1999 tarihinden önce emekliye ayrılmış olan davacı astsubayın birinci dereceye intibakı mümkün değildir.
    Dergi No:14Karar Dairesi:AYİM. 1.D.Karar Tarihi:16.11.1999Karar No: E. 1999/750Karar No: K. 1999/1145
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    7 - ÖZETİ:Son altı yıllık sicil notu ortalaması 90’ın altında kalan davacı astsubayın 3815 sayılı Kanun uyarınca birinci dereceye intibakı mümkün değildir.
    Dergi No:14Karar Dairesi:AYİM.1.D.Karar Tarihi:19.10.1999Karar No: E. 1999/268Karar No: K. 1999/941
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    8 - ÖZETİ:926 sayılı Kanunun EK-25nci maddesinin amaçsal yorumu uyarınca, bir astsubayın 2.derecenin 4.kademesine geldikten sonraki bir tarihte olmak ve birbirini takip etmek koşuluyla, herhangi bir 6 yıllık periyotta (90) sicil notu ortalamasının tutturulması halinde, 1.dereceye intibakın yapılması gerekir.
    Dergi No:15Karar Dairesi:AYİM.1.D.Karar Tarihi:22.02.2000Karar No: E.1999/676Karar No: K.2000/193
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    9 - ÖZETİ:926 sayılı Kanunun EK-25 nci maddesinde öngörülen koşullardan, son altı aylık sicil notu ortalaması, sicil tam notunun %90 ve daha yukarısı olmak koşulunu sağlayamadığı anlaşılan davacı astsubayın birinci dereceye intibak ettirilmemesinde hukuka aykırılık görülmemiştir
    Dergi No:17Karar Dairesi:AYİM.1.D.Karar Tarihi:27.02.2002Karar No: E.2002/1033Karar No: K.2002/334
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    10 - ÖZETİ:
    2 nci Derecenin 6 ncı kademesinden emekli olan davacı Astsubayın, son altı yıllık sicil notu ortalamasının 926 sayılı Kanunun Ek-25 nci maddesi uyarınca, 2 nci Derecenin 4 ncü Kademesinden geriye doğru hesaplanması gerekirken emekli olduğu derece ve kademeden geriye doğru hesaplanması ve neticede davacının birinci dereceye intibakının yapılmaması işlemi hukuka aykırıdır.
    Dergi No:18Karar Dairesi:AYİM 1.D. Karar Tarihi:18.03.2003Karar No: E.2002/1474Karar No: K.2003/392
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    Sayfa [2][1 - 10] numaralı kayıtlar. Sonraki 10 Kayıt
    Toplam 15 kayıt

    geri
    KARARLAR

    3815 SAYILI KANUN UYARINCA ASTSUBAYLARIN BİRİNCİ DERECEYE İNTİBAKI

    Özet
    11 - ÖZETİ:
    Son altı yıllık sicil ortalaması 90’ın altında kalan davacı Astsubayın, 3815 sayılı Kanun uyarınca birinci dereceye intibakı mümkün değildir.
    Dergi No:18Karar Dairesi:AYİM 1.D Karar Tarihi:26.11.2002Karar No: E.2002/1006Karar No: K.2002/1617)
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    12 - ÖZETİ:
    Davacı emekli astsubayın son altı yıllık sicillerinden %90’ın altında olan sicillerinde hukuka aykırılık bulunmadığından söz konusu siciller ve bu sicillere dayanılarak tesis edilen 1 nci dereceye intibak ettirilmeme işleminin iptali davasının reddi gerekir.
    Dergi No:19Karar Dairesi:AYİM Drl.Krl. Karar Tarihi:07.11.2003Karar No: E.2003/83Karar No: K.2003/78
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    13 - ÖZETİ:
    1983 yılı sicillerinin iptali ile son altı yıl sicil ortalaması %90’ın üzerine çıkan davacı astsubayın 1 inci dereceye intibakının yapılması gerekir.
    Dergi No:20Karar Dairesi:AYİM.1.D. Karar Tarihi:30.11.2004Karar No: E.2004/959Karar No: K.2004/1217
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    14 - ÖZETİ:
    Kanunun yürürlüğe girmesinden önce 2 nci derecenin 5 inci kademesinden emekli olan davacının 926 Sayılı Kanununun Ek Geçici 59 ve Ek 23 üncü maddeleri uyarınca 1 inci derecenin göstergesine yükseltilmesi gerekir.
    Dergi No:20Karar Dairesi:AYİM 3.D. Karar Tarihi:25.11.2004Karar No: E.2004/744Karar No: K.2004/1757
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    15 - ÖZETİ:
    2 nci derecenin 3 ncü kademesinde bir yıl beklemeden kendi isteği ile emekli olan davacının, 926 sayılı Kanunun EK-25 nci maddesi atfı ile aynı Kanunun EK-25 nci maddesi gereğince 1 nci dereceye yükseltilmemesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
    Dergi No:20Karar Dairesi:AYİM 3.D. Karar Tarihi:13.01.2005Karar No: E.2004/479Karar No: K.2005/35
    Kararın tümünü görmek için tıklayınız..

    Önceki 10 Kayıt Sayfa [1] 2 [11 - 15] numaralı kayıtlar.
    Toplam 15 kayıt

    geri

    9 Ocak 2015 Cuma

    8-9 OCAK 1975 ASTSUBAY HAKLARI MÜCADELESİ

    EAHP Ayhan BAYIRLI 09 OCAK 2015
    Bu mücadelede adını altın harflerle tarihin en güzel yerine yazdıran meslektaşlarımıza ve sevgili 

    büyüklerimize sonsuz şükranlarımızla..




    ALINTI YAZI:ABDULLAH İNALER

    8-9 OCAK 1975. ANKARA - DİYARBAKIR YAN ÖDEME VE İŞ RİSKİ PROTESTOSU - 




    Tüm yurt sathında devam eden yan ödemeleri ve iş riskini protesto eylemleri, ülke çapında bazı gazetelerde çeşitli sütünlarda yer almış, bazılarında ise hiç yer almamıştı. Hürriyet gazetesinin birinci sütünden verdiği ''Assubaylar yan ödemeleri az buldu'' haberi tüm astsubayların tepkisini çekti. O günün gazetesi Balıkesirde astsubaylar tarafından bayilerden topluca alınarak, kamuyu yanıltıcı olan bu yayın protesto edildi.

    1970 mezunu, Havacı emekli astsubay Ahmet Ertekin, o günü bize şöyle anlattı...



    ''O gün Hürriyet gazetesinin ana sayfasının sol üst sütünunda çıkan''astsubaylar yan ödemeleri az buldu'' haberini görünce adeta çıldırdık. Haber çarpıtılmış sanki çok bir şeyler vermişlerde biz az bulduk havası yaratılarak assubaylar  aşağılanmıştı.  Balıkesir de  ulaşabildiğimiz bayilerde ki tüm gazeteleri satın alıp gazetedeki o haberin üzerini çizerek, işin doğru yönü olan ''Assubaylar Yan ödemeleri adaletsiz buldu'' yazısını yazdık ve gazetelerin bir kısmını kendimiz dağıttık, bir kısmını da bayiye bıraktık.'' İşin gerçek yönü buydu,bir asteğmenle,bir subayla bizim aramızda adaletsiz bir yan ödeme ve iş riski planlaması yapılmıştı.
    Artık bıçak kemiğe dayanmıştı.Ankara kaynıyordu. Mürted hava üssü, Etimesgut hava üssü ve Ankara genel kurmay karargahı. Tüm assubaylar başbaşa vermiş,konuşuyor,tartışıyor bu haksızlığı içlerine sindiremiyordu.Her türlü sözlü ve yazılı başvurular komutanlık makamlarınca pek dikkate alınmıyor,haklısınız ama ne yapalım,askerlik gibi sözlerle geçiştiriliyordu.
    Birlik gazinolarında,uçak hatlarında.uçak hangarlarda kar kış demeden uçak uçuran,uçakların bakımını yapan ordunun çilekeş emekçileri son kararlarını vermişlerdi.Mesai boykot edilecek,mesaiye gidilmeyecekti.Bu karara karşı çıkanlar oldu.Ama karar kesindi.Diyarbakır üssüyle görüşmeler yapılmış ayni tarihte mesaiye gitmeme kararı alınmıştı.Diğer birliklerle  koordine sağlanmıştı.



    Ankara Mürted'te ki 4 Ana jet üs k.lğı ve Diyarbakır  2.taktik ve 8 Üs K.lığındaki Assubayların 8-9 ocak 1975 tarihinde mesai gitmeme eylemi tüm yurtta geniş yankı uyandırdı. Bu arada yurdun çeşitli yerlerinde de assubay eşlerinin yan ödemelerdeki haksızlık ve adaletsizliği protesto yürüyüşleri devam ediyordu.

      Bu ara Ankara Genel Kurmay K.lığı karargahlarında görevli Kara,Hava ve Deniz  assubayları da bu haksızlığa ve adaletsizliğe sessiz kalmayarak 11-14 1975  ocak tarihinlerin de 4 gün boyunca iş yerlerinde komutanlık kademelerinin tüm idari baskılarına  rağmen  büyük bir yüreklilik ve cesaret örneği gösterip işleri yavaşlatarak ülke çapında devam eden protesto eylemine destek verdiler.Bayrak garnizonundaki sivil memurlar dahi protestoya destek verdiler ve onlarda çeşitli cezalar aldılar.

    Askeri savcılıkla açılan ilk soruşturma sonucunda 45 assubay tutuklanarak Mamak cezaevine gönderildi.

     Deniz assubay 1973 mezunu assubay çavuş Agah Şakraker önderliğinde,  hakkında arkadaşlarını hoşnutsuzluğa  teşebbüs  suçlamasıyla,178 assubay ve birlikte görev yaptıkları sivil memur arkadaşları ile birlikte  6 mart 1973 tarihinde Ankara cumhuriyet savcılığınca soruşturma sonucunda dava açıldı.

    Ankarada yapılan yargılamalar sonucunda bazı astsubaylar ve sivil memurlar suçsuz bulundu, bir fiil olaylara katıldığı ve assubay eşlerinin Ankara da ki yürüyüşüne destek olup, yürüyüşteki polisle çıkan çatışmalara karıştığı ileri sürülen assubaylardan bir kısmı ordudan resen emekli edildi ve bazıları da hapis cezasına çarptırıldı.
    Ayrıca bu assubay arkadaşların eşleri de 18 ocak 1975 cumartesi günü Ulustan başlayıp sıhhİye meydanına kadar yapılan Ankara assubay eşleri yan ödeme ve iş riskini protesto yürüyüşüne, çocuklarına da alarak katıldılar. Sıhhİye meydanında yola barikat kuran polisle çatışmalar oldu,polis asb. eş ve çocukların üzerine Ankara'nın buz gibi ayazında tazyikli su sıkarak joplarla saldırdı.Yürüyüş kortejinin yanında yürüyen assubaylar eşlerine polisin  acımasız saldırısı karşısında onaları korumak için polislerle çatıştı,bazıları tutuklanarak Ankara Mamak askeri cezaEvine gönderildi.


    8-9 OCAK 1975 MÜRTED - ANKARA

    Ankara Yan ödeme ve iş riski protestolarında ilk eyleme başlayan Ankara Mürted üssündeki 269 astsubay oldu, üssün personel sayısına göre bu oldukça düşüktü.Dediğimiz gibi her birliğin,üssün konumu değişik olduğu için katılım farklı oluyordu.Ankara büyük bir şehir,otobüsler farklı yerlerden,birbirine uzak yerlerden kalkıyor, bu da kararsızları etkiliyor.toplum psikolojisine olumsuz etki ediyordu.Korkanlar çekinenler daha rahat hareket ederek mesaiye gelmiş,bunun gibi etkenlerle katılım oranı 4.ana jet üs komutanlığında düşük olmuştu.

    8 ocak çarşamba günü başlayan protesto, 9 ocakta da sürdü, 2 gün mesaiye gitmediler. İsterseniz o günlerin yaşayan,o yıllar bizzat mücadelenin içinde olan,4.Ana Jet.Üs.Bakım komutanlığında görevli uçak makinisti değerli arkadaşımız 1968 mezunu Emekli hava astsubayı değerli mücadele arkadaşımız Erhan Kolağası'nın anılarıyla o günleri hep beraber tekrar yaşayalım.



    Erhan Kolağası


    1 bölüm.

    1975 yılında yan ödeme ve iş riski kararnamesinden sonra şoka girdik nasıl olduysa birdenbire bizde bir toparlanma oldu. Ben yanlış hatırlamıyorsam 1969 lu Münir Atikaslan ile hemen hemen tüm üssü dolaştık. Atölye şefi ve nöbetçiler hariç kimse 2 gün mesaiye gelmeyecek dedik, (bu cesareti nerden bulduk şu an bile hayret ediyorum) katılımın %90 olacağını tahmin ediyorduk. '' Ankara Mürted hava üssünde 8 ocak günü mesaiye gitmeme eylemi başladı'' 8-9 ocak günü ben, Münir ve birde soyadını hatırlamadığım Rafet isimli arkadaşım Ankara da dolaşmaya başladık. Rüzgarlı sokakta CHP parti binasına gittik kimse görüşmedi bizimle, bir tek Süleyman gençle salonda görüştük.Oradan çıktık Barış gazetesine gittik bizi bi güzel dinlediler sorunlarınızı yazacağız dediler, hiçbir şey yazmadılar hakkımızda.

    Oradan yeni ortam gazetesine gittik sayın Mustafa ekmekçi ile görüştük biz görüşürken siyasal dan bir grup geldi onlarda bizi dinlediler Mustafa Ekmekçi bize hava kuvvetleri komutanı benim en samimi arkadaşım siz neyinize güveniyorsunuz dedi, hiç unutamam. Münir tabancasını çıkardı masaya vurdu ''biz her şeyimizi ortaya koyduk'' dedi herkes dondu kaldı, tek bir şey söyledi ''söz bu anlattıklarınızı köşemde yazacağım'' dedi ve yazdı. ha bu ara Temay’ada uğradık derneğimize kimse ilgilenmedi. Bizimle kimlerin katılıp katılmadığını bilmiyorduk başarılı olduğumuzu tahmin ediyorduk ve mesai ye başladık. Sayın Mustafa ekmekçinin yazmış olduğu Ankara notları büyük ses getirdi.


    2. bölüm

    Mesaiye başladık 10 ocak cuma ortalık sessiz sakin aslında bir şeyler bekliyoruz. Gururla üste gezindik bir süre sonra bir akşam ulusta ki postahaneye gittim telefon beklerken bir resmi jandarma arkadaş geldi.Yanına gittim. Tanıştık mevzuları konuştum arkadaş bana ''sizleri hala tutuklamadılar mı'' dedi gülerek ''yok'' dedim. Genel kurmayda da görevli imiş,'' hayret'' dedi. Meğerse bizlerin ipi çekilmiş haberimiz yok. Üste yer hazırladılar sayıyı tam hatırlamıyorum, yemekhaneydi galiba 14 gün oda hapsi verildi ilk bölüm girdik içeri. Aradan 2 gün geçti isimlerimiz okundu bakım komutanı görüşecek dendi. Bakım karargahına gittik. Aklımıza hiçbir şey gelmiyor ama bir polis eskortu tam teşkilatlı askerler ve bir otobüs hazır bekliyor. Kimse görüşmedi bizimle, otobüse bindirdiler hava kuvvetleri komutanı görüşecek dendi.
    Bizi götürdüler. 17 kişiyiz öğlen yemeğine gittik. Personel yemeklerini yemiş salon bomboştu. Koridorda bizi gören herkes yön değiştiriyordu ve bizi mahkeme salonuna aldılar. Duruşmamız başladı kimlik tespiti yapılırken içeriye Hava kuvvetleri Komutanı Emin Alpkaya girdi başta hakim savcı mahkeme başkanı ayağa kalkınca hepimiz kalktık. Hiç unutmam ellerini arkaya bağladı ''göreyim bakayım kimmiş bunlar'' dedi hepimizi tek tek süzdü ''devam edin'' dedi çıktı ifadelerimiz alındı ve 17 kişinin tutuklanarak Mamak askeri ceza evine sevkine karar verildi. Şok olduk evlerimize haber vermemize bile müsaade etmediler.Akşam üzeri meşhur Mamak ceza evine teslim ettiler bizi.

    Sırada Mamak günlerini yazacağım dedi ama Erhan Kolağasının kalemi burada sustu kaldı..neye,kime kızdıysa yazmayacağım dedi.Belki ilerde kızgınlığı geçerde o acı anılarla dolu mücadele günlerini anlatmaya tekrar başlar.

    Ocak 1975 Erzurum İletişimin zor olduğu günler, mücadele yurdun her yanına yayılmış.Ama basın korkuyor,bize yüz çevirmiş,birkaç gazetenin köşe yazarlarından ses çıktı o kadar.Askeri baskının halkın tepesinde olduğu dönem, herkes korkuyor,askere dokunamıyor,hakkında konuşamıyor, hele kimse bizim,biz astsubayların yanında olamıyor,bunların derdi ne sorunu ne diyemiyorlardı.
    Dediğimiz gibi protesto olayları sadece bu bahsettiğimiz şehirlerde ve üslerde olmuyor, yurdun diğer şehirlerinde mücadele eden assubaylar, yürüyüş yapan assubay eşleri var..ama o günün şartları, ses her tarafa ulaşamıyor..

    Bakın yıllar sonra karacı bir arkadaşımız, Emekli kara kuv. asb. Adilhan Şanlı'nın sitem dolu sözleri

    ''Abdullah Ağabey;
    Neden Erzurum bu konularda hiç anılmaz bilemiyorum. Özellikle 1971 li olduklarını bildiğim (Çünkü benden iki yıl Kıdemli ağabeylerimdi.) ama isimlerini unuttuğum, Erzurum da Karayollarında bir apartmanın üçüncü katında gece yarıları beraber pankart yazdık.Yan ödemeleri ve iş riskini protesto etmek için toplanan eşlerimizin toplantığı yerde. Bu pankartların resimleri 9 ncu Kor.K.lıgı foto-filim Merkezince fotoğrafları çekilip,protesto için toplanan eşlerimizin sağlık karne fotoğraflarından kimlikleri tespit edilip tespit edilip ceza aldılar.


    Adilhan Şanlı


    Alanlarla hiç mi irtibatınız irtibatınız olmadı? Bu ağabeylerimizi unutuyoruz. İnanın içim eziliyor unuttuğumuzu düşündükçe. Bir konu daha.
    Bu atılan soylu arkadaşlarımızdan biri de.. İzmir'de ikamet eden .. Muhabere.Asb.Çvş.  Özdemir YEŞİLDAĞ'dır. "RE'SEN EMEKLİLER DERNEGİ " İLE İRTİBATIMIZ SÜRÜYOR. Saygılarımı iletiyor ellerinizden öpüyorum.

    Bu bilgilendirme sonunda Ocak 75 platformu olarak 1975 yıllarında ki hak ve adalet mücadelemizin ön saflarında yer alan kendisiyle onur duyduğumuz değerli arkadaşımız Özdemir Yeşlidağ'a ulaştık.Kendisi halen İzmir Şöferler Derneği Başkanlığı yapıyor. Yıllardır derneğimiz TEMAD'ın el uzatamadığı arkadaşımızın bize, mesajı var..



    Özdemir Yeşildağ


    Tüm kalbimle geçmişte oldugu gibi bu günde onurlu mücadelemizde omuz omuzayız. Dostca selamlar. Özdemir Yeşildağ.

    Bu satırların yazılmaya, anıların toparlanmaya başladığı yıllar 2011 sonrası,internet ortamında birbirimize yeni ulaşıyoruz.yıllardır kimsenin ağzından bir şey yazılıp çizilemedi.Ama her gün bir ses bir nefes aramıza katılıp olayların gerçek yüzünü anlatıyor.

    Ankara ve Erzurumda bu olaylar yaşanırken ayni kıvılcım Diyarbakır 8.ana jet üssünde ve kara kuvvetleri garnizonlarında görev yapan assubay arkadaşları ateşledi.



       Kani altuncu




    Kani Altuncu.... Ocak 1975 olaylarlarında resen emekli bir arkadaşımız...

    ‘’ 75 OLAYLARI NEDENİYLE ORDUDAN RE'SEN EMEKLİYE SEVKEDİLDİKTEN SONRA, GÖREVE DEVAM EDEN ARKADAŞLARIMIZIN, BİZLERE O ZOR GÜNLERİMİZDE, ARALARINDA PARA TOPLAYIP, AYLARCA MAAŞLARIMIZI ÖDEDİKLERİNİ HİÇ UNUTMADIM, UNUTMUYORUM. ORDUDAN ATILMANIN İLK ŞOKLARINI O DOSTLARIMIZIN SAYESİNDE ATLATTIK. HEPSİNE BURADAN MİNNET DUYGULARIMLA BİR KEZ DAHA TEŞEKKÜR EDİYOR, SAĞLIK VE MUTLULUK DİLİYORUM. HAKLARINIZI HELAL EDİN DOSTLARIM. TEŞEKKÜRLER EDİYORUM.




    Ahmet Koca

    Ahmet KOCA .... arkadaşımızsa bu yazıya aşağıdaki yorumuyla katılıyordu.




    Mürted askeri cezaevi.1976.Niyazi..Murat Altınbilek,Selim Kanat ve Ahmet Koca


    Bu temenni ve dileklere aynen katılıyorum .Mürtedde o dönem ilk yatan gurup.Ahmet Koca yukardaki resimde ismini çıkaramadığım çıplak arkadaşın önündeki benim, yanımda Erol Polacanlı abimiz var.onun üstünde Attila Eldeş var.O günkü tutanaklar bende var ama becerip buraya aktaramadım, geçen Münir Atikaslan abiyle aynı bıranştaydık. Uçak motor biremze.Münir abi sıra: no 165, irfan oğlu 1950 foça 69. 32 sıra no : 56 .Erhan Kolağası mustafa oğlu 1950 Ceyhan 1 çocuklu nerimandan doğma 68 e77.sırano 190 rafet Benlioğlu cemalettin oğlu fatmadan doğma 1945 çankırı 2 çocukluamıyorum 65 -14, iyi akşamlar. daha 15 günlük evliyken hapse girdim. taksitlerimi oradan aldığım parayla ödedim. evlilere 500 bekarlara 250 taplanıyordu. tabi bizde çıktıktan sonra ayni yardımı yaptık bugün olsa yine yaparım.




    Hayri Yaşar


    Hayri Yaşar

    Bu iddianameyi bende saklarım hala..O günlerin tek anısıdır, elimde başka resim v.s yok maalesef. Çok sevdiğimiz arkadaşlarımızı re'sen kaybetmiştik. Ayhan abi, necdet kardeşimi okuyunca o günlere gidip geldim bir daha..Mamaktan inzibatlar eşliğinde mahkemeye gidip gelirken elimize ikişer ikişer kelepçe vurulması çok ağrıma gitmişti..45 gün iddianameyi beklemek çok zordu. Mahkeme süreci başlayınca adeta bayram etmiştik.1 yıl öğrenci 14 yılda çok severek görev yaptığım ve unutulmaz arkadaşlıklar edindiğim ankara bayrak garnizonu (GES K.lığı) en sonunda MİT'e devredildi, biz de kalbimize gömdük böylece..


    Necdet TÖRE ...arkadaşımızsa o günlerle ilgili yorumu.. ‘’ 33 gün cezaevinde geçirdiğimiz günlerde maaş alamamıştık, çıktıktan sonra aybaşlarında resen emekli edilen arkadaşlar için elden para toplanıyordu, en üzüldüğüm konu cezaevine girmeyenlerden bazı arkadaşların bu yardımlara iştirak etmedikleriydi.



    Mehmet Canverdi

    Mehmet Canverdi (resen Emekli) arkadaşımızın ise yorumu sitem doluydu..

    Ne yazık ki ben böyle bir yardımlaşma görmedim. Ankara da yaşayan bazı arkadaşlarım bile arayıp bir hatırımı sormadılar ,ve yıllarca da arayan olmadı ve bu beni çok üzmüştü . dava uğrunda yalnız kalmanın burukluğunu hep yaşadım.Eminim benim gibi aynı durumu yaşayan bazı arkadaşlarımız olmuştur.Hepsi geçti ,geçti ama nasıl geçtiğini yaşayan bilir. re'sen emekli olan her bir arkadaşlarımın yaşadıkları herhalde koca bir belgesel olur. Burada kesmeyi düşünüyordum ama bazı gerçeklerin bilinmesi için devam etmeyi uygun gördüm.Vardiya arkadaşım Yılmaz Büyüktopçu ile 1974 yılında üniversite sınavlarına girmiştik o DHMM (Mak ina mühendisligi bölümünu bende ODTÜ kimya Mühendisliği bölümünü kazanmıştım.) okumamız yasak olduğu için (güya gizli okuyorduk ) görevi aksatmaktan (21 günlük 28.tümende yatarken bir er tarafından sabah sayımı yaptırıldı . bir er tarafından sayım yaptırılması ve hatta sesini yükselt gibi uyarılarda bulunması çok ağırıma gidiyordu. Bir gece stresten burnumdan fena halde kan gelmiş ve yastığım kan içindeydi.revire çıktığım zamanda sadece ağrı kesici hap verilmişti.

    Ertesi günü sabah sayımında sayımı yaptıran er '' senin sesin neden çıkmıyor'' diye tekrar saymamı istediğinde (çektiğim acıyı herhalde anlarsınız) tabii beni şikayet ettiği için görevli üst.tğm beni odasına çağırtırarak. ‘’ Burda sayacaksın ve koğuştaki arkadaşların duyacak’’ diyerek orada bekleyen er'e saydır talimatı vererek saydırmamı istedi. Ben 1..2..3 diye başladığımda ''sesin çıkmıyor tekrar say komutu''sesim çıkmıyor ve hırsımdan ağlıyordum.
    Ben bir rütbeliyim bana bir er'in yanında saydıramazsınız dediğimde, ''er'e dönerek sen koğuşun kapısına git duyup duymadığını bana söyle ve tekrar say komutu sesimin çıkmaması üzerine seni hücreyemi atmamı istiyorsun'' dedi.Hasta olduğumu birgün önce şiddetli bir burun kanaması geçirdiğimi söylediğimde, seni özellikle takip edeceğim bir iki gün sonra sesini tekrar duyacağım diyerek beni bırakmıştı.
    28 tümene girdiğimde oğlum yürümüyordu. Eşim ziyaretime geldiğinde oğlumu yürürken gördüğümde bütün acılarım bir anda yok olup gitmişti. Şimdilik bu kadar..

     Haftaya astsubay eşlerinin özlük haklarıyla ilgili olarak Yürüyüş esnasında çekilen benim ve Muh.Astsb Ömer Erdoğmuş'un hamile eşinin çekilen fotoğrafları üzerine bizi odasına çağıran Şefik yarbayın üzerine koca cüssesiyle üzerine yürüyen sevgili dostum Ömer Erdoğmuş'la yaşadıklarımız.Kendisine buradan selam ve sevgilerimi yolluyorum. Ömer abiye ben de selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
                                                                                                                                                                       Mehmet Canverdi..




    Ahmet Dönmez 

    Yatakların çarşafları ve yastık kılıfları kirden muşamba gibi olmuş ranzalar. Mehmet Yardımile beraber 30 kişilik koğuştaydık. Arkadaşların çoğu denizciydi. 30 günden sonra operatör durumunda olan arkadaşlar kimisi re'sen emekli edildi, kimisi tahliye oldu. Şef durumunda olanlar ikişer kişilik hücrelere gönderildik. Ben Mehmet Kodak'la aynı hücredeydim. 15 gün burada kaldık. toplam 45 gün. Bizler için bir değişiklik bir deneyim oldu..








    Hv asb.Ayhan Sonçağ  arkadaşımızında anlatacakları vardı..(resen emekli)

    Biz Mamak'a giden en son postaydık. ( ÖMER ERDOĞMUŞ VE 6 ARKADAŞI ) diye yaftalamışlardı. Canverdi dostuma yapılanların bire bir şahidiyim. İçeri girdiğimizde rütbelerin sökülmesi ve bir er tarafından kafalarımızın 1 numara ile traş edilmesi gerçeklerini de yaşadık. Hey gidi günler hey. Sıkıntının, cefanın daniskasını yaşadık ama bu güne kadar onurumuzla dimdik yaşadık. Peki, birçok arkadaşımızı şahsi çıkarları için ispiyonlayan, yalancı şahitlik yapan bazı meslektaşlarımız ve sivil memurlarımız başlarını yastığa koyduklarında rahat uyuyabildiler mi? Emekliliklerini huzur içinde geçirebiliyorlar mı? Hani merak ettim de!.. Ayhan Sonçağ ...

    Ve Ayhan Sonçağ abimiz devam etti..

    Sevgili arkadaşlarım

    Yukarıdaki yorumları okuyunca bende izninize sığınarak birşeyler yazmayı düşündüm, Öncelikle kendimi tanıtayım. Ben Ayhan Sonçağ 1968 hv.muhabere assubayıyım. Bende Kani ve Ömer arkadaşlarım gibi Ankara Bayrak Garnizonunda çalıştım. Bende eşlerimizin hak arama yürüyüşleri ile ilgili resen emekli edildim. Bu gün de olsa yine hiç çekinmeden meslektaşlarım için aynı şekilde hareket ederim ve hiçte pişman değilim.
    Bizler bu evrede yukarıdaki arkadaşlarımın belirttiği gibi mamağa götürüldük biz on kişilik bir guruptuk ve gurubun en kıdemlisi ben olduğum için içeride tekmili yani sayımı ben veriyordum. Bir gün yine sayımda bir üsteğmen sayımı alıyordu. Bana ''sayım iyi olmadı, bir daha sayın'' dedi. Bende sayımı doğru yaptık sayımı tekrarlamıyorum dedim. Buna karşılık üsteğmen eğer sayımı tekrarlamıyacaksan seni aşağıya hücreye atarım dedi. Bende ''ne yaparsan yap tekrarlamıyorum'' dedim ve bir seyde yapamadı. Bunları yazmaktan maksadım biz haksız yere içeriye girmişiz bu üsteğmen efendi bizlere hala baskı yapacak yok öyle şey zaten onbeş gün doldu ve bizler tekrar bayrak garnizonuna getirilip faşist Mükerrem İnceoğlunun verdiği raporlarla resen emekli edilip sokağa bırakıldık. Eğer başınızı bizim dertlerimizle ağarttıysam kusura bakmayın hepinize saygılar.


    Necdet Töre arkadaşımızın o günlerle ilgili söyleyecekleri vardı.

    Saygıdeğer başları dik duran büyüklerim Mehmet Canverdi, Kani Altuncu ve Ayhan Sonçağ ın anılarını Mamak 28 . tümen cezaevinde yaşayan biri olarak tekrar anılarımı tazeledim. Bizlerin 1975 olaylarındaki eylemlerimiz dolayısı ile kazandıklarımız bu günkü mücadelemize ışık olmaktadır.
    Sizler ile ne kadar gurur duysak azdır.Sizlerin çektiklerinizi tahmin ve bildiğim için karşısında saygı duyuyorum. Saygılarımla.



     Necdet Töre

    Necdet Töre .
    1975 yılında yargılandığımız olayların iddianamesi (21 sayfa) ve Askeri Yargıtay kararı (6 sayfa) Grubumuz FOTOGRAFLAR Bölümünde "1975 Ankara-Bayrak İddianame ve As.Yargıtay Kararı " adlı albümünde vardır. Görev yaptığımız birliğimizdeki olaylar nedeni ile Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığının 1975-96 sayılı, 1975-191 esas , 1975-74 karar ve 6 Mart 1975 tarihli iddianamesi ile 177 kişi ( 45 KKK, 31 Dz.KK, 24 Hv.KK mensubu Assubay ,77 Svl.Me.) "BİRLİKTE KARAR ALARAK GÖREVİ KASTEN AKSATMAK VE BU KARARA FİİLEN UYMAK" isteği ile yargılanmak üzere mahkemeye verilerek T.C.K.nun 236/1-2, As.C.K.nun 34 ncü maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarımız ile yargılandık 45 (assubay) arkadaşımız hemen tutuklandık. ve 33 gün ile 45 gün arasında Mamak Askeri Cezaevinde kaldık. Nahit Töre Mahkeme sonunda 45 Assubay arkadaşlarımla 52 Svl.Me. (Kendilerini ilgilendirmediği bir konu olduğu halde bu yapmak istediğimiz olaya gönüllü olarak katılan canımız gibi sevdiğimiz SİVİL MEMUR kadrosunda çalışan SİVİL Memurlardır) arkadaşımız 2 ay Ağır hapis ve 200 TL. ağır para cezasına çarptırıldık,ve rütbe alma tarihlerimiz 1 sene sonra olmak üzere devam etti.
    Ankarada,Mamakta o kadar çok anılar varki,sayfalaru dolusu kitap olur..lütfen arkadaşlar yazalım..gelelim Diyarbakıra..

    8-9 Ocak 1975 - DİYARBAKIR



    Kolordu cezaevi.



    Ankara da ki mesai gitmeme protestosu, ayni gün Diyarbakır da da 546 astsubay arkadaşın katılımıyla gerçekleşti. Olay öncesi eylem kararı birliklerde,uçak hatlarında,bakım hangarlarında,gazino ve ordu evlerinde bir araya gelen assubaylarca tartışıldı.Yan ödeme ve iş risklerindeki adaletsizlikler dile getirildi.Ama sonuç sıfır, ne emeğe ne insanlığa saygı,hani biz aileydik, hani biz bir bütündük, astlarımızı üstlerimizi sevelim diyorduk.Hepsi nutuklarda kaldı,20 senelik bir assubayla bir asteğmen ayni kefede.

    Sabah saatlerinde şehirden ve lojmandan kalkan mesai araçlarına hiç kimse binmedi, üssün tüm faaliyetleri durdu.Filolar normal uçuş proğramlarını uygulayamadı.Komuta kademesi,merkez komutanlığı,istihbarat subaylığı alarma geçti.Personel ikna edilmeye çalışıldı. Mesai araçlarına nöbetçiler dışında kimse binmedi.
     Ocak 1975   Astsubayların Türk silahlı kuvvetleri bünyesinde hak ve adalet arayışları için,ezilmeye baskı ve zülme karşı yapılan büyük mücadelelerinden biridir.yani  Mayıs 1970 den sonra  2.büyük mücadele eylemidir.
     Ne yazık ki şimdiye dek geçen süreç içinde   biz bu haklı mücadelemizi yazıp anlatamadık, yeni nesillere anlatamadık,biraz eğitim alan üniversite bitiren kendini yetiştiren arkadaşlarımız,mühendis ,avukat, subay oldu içinden çıktığı sınıfını unuttu, kariyer sahibi, etiket sahibi oldu,ve bir daha geriye dönüp bakmadı, astsubaylıkta geçen yılları,bu mesleği kendi hayalleri için  sadece sıçrama tahtası  olarak gördü.
    Hiç bir şey yapılmadı demek,hiç bir şey yazılmadı demek hata olur,bu zümre içinde ne kadar vurdum duymaz bananeci,asalak varsa   o kadarda bu meslek için bu sınıf için çalışanlarda vardı.son yıllardaki iletişim teknolojisinin gelişimi,yaptığım araştırmalar  sonucunda çok değerli yazar çizer arkadaşlara ulaşma olanım oldu.Birileri bir yerlerde bir köşede bu toplum için bir şeyler yapıyor, mücadele ediyor demek ki.    

    Sayın Hüseyin Savcıda bu değerlerden biri, ne yazık ki elimizde onunla ilgili pek kaynak yok, Sayın Hüseyin Savcı 2008 Yılında www.emekliassubaylar.org sitesinde 1974-1975 Astsubay Onur Mücadelesini yaşayanların anlatımıyla aktaran bir yazı dizisine başlamış, ancak ilk bölümünü yayınladıktan sonra, siteden ve Astsubay platformlarından ayrıldığı için dizi devam etmemiştir.      

    Astsubay Abdullah Zengin'in o günler ile ilgili yazar Hüseyin Savcı'yla ilgili ropörtajı ve düşüncelerini sizlerle paylaşıyorum.
    .Bu yazı www.emekliassubaylar.org .alıntıdır.



    DİRENİŞ VE ONUR

    Biz acılarını, sevinçlerini içine gömen, içe dönük bir toplumuz. Dar gelirli aile çocuklarıyız çoğumuz. Dönüp baktığımızda arkamızda destek olacak birilerinden çok, destek olmamız gereken birileri vardır hep.
    Kanunların bize karşı “adil” olduğunu düşünmememiz için çok fazla nedenimiz olmuştur. Bazen kanunlar hakkımızı teslim etse de, başka tehditler, başka yaptırımlar çıkmıştır karşımıza. Ve çoğumuz; bize verilen savunma hakkının çok ta işe yaramadığını tecrübelerle yaşamıştır.
    Savunmayı veren, yani SAVCI, kararı veren, yani YARGIÇ aynı olunca savunmadan önce cezanın kesinleştiği, alacağımız cevabın “Savunmanız yeterli görülmemiştir, sizi üç gün hapis cezası ile tecziye ediyorum” olduğu başından bellidir ve hep” KİŞİYE ÖZEL bir sarı zarf” içinde kendi meslektaşımız “tebliğ” etmiştir “bilinen” sonucu. Ve içimize kapanmışızdır. Suskun ve ezik! Yediğimiz ekmekten korkarak yaşamışızdır. O nedenle biz; acılarını, sevinçlerini içine gömen, içe dönük bir toplumuz.
    Bu korkuların çoğunu emekliliğimize de taşıdık. Kimimiz de hatırlamak bile istemedik geçmişi. Unutmayı tercih ettik. Sustuk! Bir gün bir mucize oldu, bu suskun toplum tepki gösterdi. Ayağa kalktı, konuştu. Her şeyi göze aldı. Haksızlığa karşı durmak için “Parmağını kanuna uzattı, buyur kes! “ dedi. “ Ben haksızlığa hayır diyorum, kanunun kestiği parmak acımaz” dedi.

     
    Diyarbakır kolordu Cezaevi 1975

    Yıl 1975, 8 - 9 OCAK, Askeri SAVCILIK iddianamesine “Sanık Asb.* Osman… Ve 530 arkadaşı hakkında 8 - 9 Ocak 1975 günleri sözleşerek firar suçunu işledikleri AS. C. K’NUN 70/1-4, 73' NCÜ maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına…” şeklinde yansıyacaktı.

    *Buradaki Asb. Kısaltması aynen iddianamede geçtiği şekliyle yazılmıştır. Neden Assubay diye soran arkadaşların dikkatine sunulur. Ne yazık ki bu “Mucize Duruş” eski bir efsane olarak kalmıştır. Yazılı belgeye dönüşmemiş, genç kuşaklara aktarılmamıştır. Unutulmaya yüz tutmuştur.
    Bu dizi röportajın hazırlanmasındaki amaç, geçmişten geleceğe bir yazılı belge bırakmaktır. Yaşanan her türlü olayın en ince ayrıntısına kadar kitaplaştığı, filmlerinin yapıldığı ülkemizde, 530 sanıklı ve birçok insanın hayatının akışını değiştiren bir davanın unutulmaya yüz tutmasına gönlümüz razı olmadı. O dönemde büyük acılar çeken ve bedel ödeyen saygı değer meslektaşlarımızı saygıyla hatırlamak, hatırlatmak istedik!

     BİRİNCİ BÖLÜM:

    Cumhuriyet tarihi boyunca dahi, Assubay toplumunun geçmişi ile ilgili fazla bilgi-belge yok. Anlatılan bazı önemli olaylar da çoğu kez belgeye dayandırılarak yazılı hale getirilmemiştir. Okuma kültürünün pekte yaygın olmadığı toplumumuzda Assubaylık mesleğini seçen genç arkadaş, tamamen çevrede gördükleri, duydukları, daha çok ta ekonomik zorlukların sürüklemesi ile meslek seçip, Assubay olmaktadır. 1000 yıllık devlet geleneği içinde, fetihlere dayalı bir imparatorluk, daha öncesinde yine savaşçı ve sürekli yönünü batıya dönmüş bir ulus için asker hep öncü ve belirleyici olmuştur. Asker bir ulusuz. Ama asker denilince, nedense, sadece subay ve er-erbaş anlaşılmıştır. Kısacası Mehmetçik ve Subay. Orduların modernleşmeye başlaması ile birlikte “teknik bir sınıf” oluşmaya, Assubayların işlevi ve önemi de aynı paralelde artmaya başlamıştır. Modern ordularda artık Assubay, her türlü teknik ihtiyaca cevap veren, aynı zamanda idari konularda da hizmet veren “orta düzey” yönetici konumuna gelmiştir.
    Yani Assubayın görev alanı yalnızca teknik düzeyde değil, aynı zamanda “idareci” ve “yönetici” konumunda da sürmüştür. Subay, pilotluk gibi, mühendislik gibi, doktorluk gibi bazı dallar dışında sadece üst “düzey yönetici “ konumundadır.

    1960 yılı kim ne derse desin, Türk Silahlı Kuvvetleri için dönüm noktasıdır. TSK Sadece İhtilal değil, kendi içinde de bir takım değişiklikler yaşamıştır. OYAK kurulmuştur. Silahlı Kuvvetlerin ekonomik konulara ilgi duymasının bir göstergesidir OYAK. Bu tarihe kadar yarbay ile veya kıdemli binbaşı ile eşit seviyede maaş alan, pilotluk yapabilen Assubaylar bu tarihten itibaren hak kaybına uğramaya başlamışlardır. Bu hak kayıpları artarak devam edecek, Assubaylar arasındaki hoşnutsuzluğun etkisinin artmasına bağlı olarak sınıf bilinci gelişmeye başlayacak ve ilk kez 1971 yılında Assubay eşlerinin yürüyüşü ile de iyice su yüzüne çıkacaktır.

    Bu tarihe kadar Assubay eşlerinin bu tür bir protesto mitingine katılmasının önünde yasal bir engel yoktur 1970’li yılların özellikle son yarısına doğru artık iyice politize olmuş bir Türk Toplumu vardır. Polisler POLBİR-POLDER olarak bölünmüş, öğretmenler bölünmüş, solcular kendi aralarında, sağcılar
    kendi aralarında, aynı siyasal yapı içindeki fraksiyonlar kendi aralarında bölünmüş, fikir bazında görünen bölünmeler her nasılsa çözümü silahlarda aramıştır.

    Assubaylar da bu siyasi iklimden etkilenir, ancak; belki de, diğer toplum kesimlerinden farklı olarak, ilginç bir biçimde bölünme değil, aksine “birleşme” yolunu seçerler. Bu gerçekten incelenmesi gereken çok ilginç bir sosyolojik bir olgudur. Bardak, 1975 yılında çıkarılan yan ödeme kararnamesi ile taşar, özellikle Hava Kuvvetlerine bağlı Assubayların yoğun olarak bir arada yaşadıkları yerlerde, eşleri ve bizzat kendileri bir takım eylemler gerçekleştirirler.* *Sayın Mustafa SEVİMLİ o döneme ait “teknik” detayları bu sitede paylaşmıştı.

    Bu nedenle bu dizi-röportajda teknik detaylara girilmeyecektir. O günleri yaşamış bir meslektaşımızla, Sayın Abdullah ZENGİN’LE o günleri konuşmak istedim. Röportajın ilerleyen dönemlerinde başka meslektaşların aktaracakları şeyler mutlaka olacaktır.
    Bu röportaja yorum kabul edilmeyecek, ancak gönderilen yorumlar, bilgiler, belgeler, röportaja monte edilecek, akış içinde kendi isimleri ile verilecektir. Arkadaşlarımın desteğine, katkısına ve hoş görüsüne ihtiyacım var. Ve de hatalarım için.


    abdullah Zengin


    -Hüseyin Savcı:
    Sorulara geçmeden önce genel kapsamda neler anlatmak istersiniz?

    -Abdullah Zengin:
    Türkiye’nin geleceğine sahiplenmek adına, çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağımız mirasın başında adalet mekanizmasının kusursuz işlemesi lazım. Çifte standart, toplum tarafından tepki ile karşılanan, kargaşa yaratan bir davranıştır. Sistemin asıl amacı (Kimi Emperyalizm, kimi Kapitalizm, teokrasi, Ağalık der sistemler için), toplumların eğitimlerini, sosyal gelişmelerini engellemek ve bunun üzerinden alabildiğince Rant sağlamaktır. Sayın Savcı burada şunu ifade etmeliyim ki bu konu çok detaylı ve tartışılan bir konu ancak bir cümle ile izah etmemi mazur görün, emeğin, işçi sınıfının Kapitalizmin tarihçesini ve işleyişini çok iyi irdelemek lazım ki bunlara cevap bulabilelim.

    Maslow’un insan davranışları üzerindeki çalışmalarını hepimiz biliriz.
    1. aşamada birey önce yeme-içme gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlar, sonra barınma gelir, sosyalleşme, moda, öne çıkma, kendini ispatlama ve iz bırakma gibi davranışlar sırasıyla devam eder. Assubaylar birinci aşamayı halletmekle meşguldür, diğer aşamalara geçme şansları yoktur çünkü sistem tarafından engellenmektedir, Assubayların sosyal haklarının verilmesi, yaşam standartlarının yükseltilmesi sistem için kabul edilebilir değil. Çünkü hem pasta dilimleri azalacak hem de ülke yönetiminde söz almak isteyeceklerdir, yaşam standardı yükselen kişi düşünecek, yorumlayacak, sorgulayacak ve en sonunda hesap soracaktır. Özetle durum bu, Assubaylara az eğitim, az para, buna paralel az düşünce…

    - Hüseyin Savcı:
     Örgütlenme nasıl oldu?

    - Abdullah Zengin:
     Spontan (kendiliğinden oluşan hareket, halk hareketi) bu kelimeyi kullandığım için lütfen bağışlayın ama şu var ki bazı kelimeler tam yerine oturuyor.
    Örgütlenme diye bir çabamız olmadı olay kendiliğinden oluştu. Her ne kadar 75’yıllarda bazı çalışmalarımız oldu ancak illegal olmasının farkına varmamız nedeniyle iptal ettik.
    Diyarbakır 2.Tak. Hv. Kv. Misafirhanesi yaklaşık 150 yatak kapasiteli ve burada genellikle bekâr Assubaylar kalır, beraber  yer içer gezer ve eğlenirler, yazılı olmasa bile gizli bir birliktelik zaten mevcut.
    Hüseyin Savcı: 2 Tak. Hv. K.K.lığından 530 Assubayın eyleme iştirak ettiği iddianamede yer alıyor, internet yok, cep telefonu yok, hatta normal telefonun bile çok lüks olduğu bir dönem.
    Nasıl organize oldunuz? Nasıl haberleştiniz?

    -Abdullah Zengin:
    O dönemdeki  Hükümetin çıkardığı adaletsiz bir düzenleme bu işin başlangıcı oldu. Muhabereci  olmamız nedeniyle her yerle görüşme imkânımız vardı, bağlı birliklerle gerekli koordinasyonu böyle sağladık, Misafirhanedeki bekâr Assubaylar zaten gruplar halinde bu haksızlığa çözüm arıyordu. Misafirhanede 06 Ocak 1975 tarihinde gece toplanmaya karar verdik.
    Aldığımız karar gereği; 1-07-08 Ocak 1975 Tarihinde nöbetçiler hariç mesaiye gidilmeyecek, gidenler de işi yavaşlatacaktı.
    2-Assubayların Sosyal hakları ve istekleri liste halinde Hürriyet gazetesinin Diyarbakır bürosuna verilecekti.
    3- Konu gizli tutulacak ve üst amirlerle gereksiz polemiğe girilmeyecekti.
    4-Personeli almaya giden otobüslere gruplar halinde binilecek, mesaiye gelecek Assubayları ikna etme yoluna gidilecekti.


    Hüseyin Savcı :
    Bir planlama söz konusu muydu, eylem süresi vs, yani baştan belirlenmiş miydi her şey?

    Abdullah Zengin:
    Planlama yukarıdaki gibi oldu, herhangi bir lider söz konusu değildi, kıdemli-kıdemsizler vardı.


    Diyarbakır askeri cezavi.1975

    Yukarıda planlanan uygulama aynen hayata geçirildi. Olay günü birlikten personeli almaya giden otobüslere gruplar halinde bindik, Ofis semti hariç bütün mahallerden Otobüsler boş döndü. Görev yerim Bağlar semtinin Fatih Caddesi idi, sakin geçti mesaiye gitmeye çalışan iki meslektaşımızı ikna ederek evlerine gönderdik. Ofis semtinde arkadaşlar meslektaşlarımızı ikna edememiş nahoş hadiseler çıkmıştı.
    Mahkemede bu olaya karışan arkadaşlarımız maalesef lider sıfatıyla yargılandı ve biri (belki de evli olduğu için) hariç diğerleri Re’sen emekli edildi.

    Hüseyin Savcı:
    Bugün yaşananları değerlendirdiğinizde KEŞKE dediğiniz ayrıntılar nelerdir?

    Abdullah Zengin:
    Keşkelerimiz, dönme imkânımız olsaydı, keşke şu önlemleri alsaydık dediklerimiz.

    1-Donanımlı değildik (çoğu astsubay çvş, üçvş.).Olsaydık.
    2-Evli arkadaşlarımızı hiç düşünemedik, okul okuyan çocuklarını, evde ekmek bekleyen hanımlarını, kundaktaki bebelerini hiç bilemedik. Ne yer ne içerler, kirayı kim öder, gurbet elde ana babaları da yok.
    3-Ordu’dan atılan arkadaşlarımızı sahiplenemedik, köyünden kalkıp gelen o kadar arkadaşımız vardı ki, dönünce köy yerinde haklılıklarını ispatlamada çekecekleri zorlukları (Ordu’dan atılan ya hırsız, ya uğursuz imajı)


    Diyarbakır askeri cezaevi 1975


    -Hüseyin Savcı:
    Daha sonra Hapislik süreci başladı. O süreçle ilgili ne gibi anılarınız ve bizlere ders olabilecek bilgiler paylaşabilirsin



    -Abdullah Zengin:
    Sonuç olarak olay sırasında ve takibenden günlerde kendi aramızda nakdi yardımlar yapıldı, bu işte bile bizim içimizden ne sütsüzler çıktığına şahit oldum. Hapistekiler için toplanan paraları zimmetine Geçiren meslektaşlarımız olunca Hava Kuvvetleri olaya el koydu ve Hapistekilere ayda 500 YTL vermeye başladı ben şahsen iki ay aldım. Almadığını söyleyen arkadaşlar oldu. Gazeteye vereceğimiz bildiriyi 2.Tak. Hv. K. Korgeneral Faruk Koralp engellemiş, 7.Kolordu Komutanı Havacılar isyan etti diye Hava Üssünü kuşatmış diye bilgiler aldık. Meslektaşlarımız olaya katılanları Vebalı gibi görmeye çalıştı, sicilinin bozulmasından, mimlenmekten korktukları için. Şu enteresan olaya bak Sayın Savcı biri boynunu İP’E uzatıyor, diğeri Sicilinin bozulmasından korkuyor.

    Bu olay sırasında nişanlıydım, iki yıl sonra evlenebildim, rütbe tenzili olduğum için, neticeyi bekledim, İZMİT’E sürgün oldum, denenmek üzere Ankara’ya geldim, Belki TSK’de ilktir, üç yıl sicil alamadım, yıllarca sakıncalı personel olarak hakkımda raporlar yazıldı, iki ayı tutuklu olmak üzere 4 ay hapis yattım, kim sahip çıktı biliyor musun? Bir meslektaşım Kulakları çınlasın Yılmaz Eviner (Şu an Amerika ya yerleşti, evden pastalar börekler getirirdi, her hafta namaz farzı gibi ziyaret ederdi.)


    Diyarbakır askeri cezaevi.1975




    Bir de İzmit Radar Mevzi Komutanı, Albay Halit Keskin, beni hiç sevmezdi veya ben öyle algılamıştı. Kılık kıyafetime her gün bir kusur bulur, ordu pazarından aldığım gömlek, levazımdan aldığım ayakkabı, 4 yıl Diyarbakır da taktığım şapka, giydiğim bütün pantolon paçaları onun emriyle değişti, gel gör ki hapse girince haber gönderir, bir ihtiyacın var mı? Diye. Bayramlarda bir kutu çikolata, kolonya ve iki ay 500 YTL nakdi yardım.

    - Hüseyin Savcı:
    Son olarak bizlere ve genç meslektaşlarıma vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?

    - Abdullah Zengin:
    Hapishaneler, hastaneler, kışlalar birer hayat mektebidir. Üniversitelerde okutulmaz. Acı insanları olgunlaştırır Sayın Savcı bir kardeş nasihati. Çocuklarını, evlatlarını SEV ama hiçbir zaman ACIMA, acırsan hayatta en büyük kötülüğü yaparsın, tespit ettiğim ve maalesef hata yaptığım bir olay daha, Subay, Assubay çocukları el bebek gül bebek yetiştiriliyor, hayat öğretilmiyor, iler ki yaşlara kadar destek gerekiyor.
    Çok yanlış. Merak edip sormak istediğin veya eksik yanıtladığım konular varsa lütfen bildir.

                                                                   Saygılarımla, Gözlerinden öperim. Kendine iyi bak.
                                                                                        Abdullah Zengin



    NOT:
    Sayın Hüseyin Savcı 2008 Yılında www.emekliassubaylar.org sitesinde 1974-1975 Assubay Onur Mücadelesini yaşayanların anlatımıyla aktaran bir yazı dizisine başlamış ancak ilk bölümünü yayınladıktan sonra, siteden ve Assubay platformlarından ayrıldığı için dizi devam etmemiştir.

    Assubay Abdullah Zengin'in o günler ile ilgili yazar Hüseyin sevcıla ilgili ropörtajı ve düşünceleri.
    .Bu yazı www.emekliassubaylar.org .alıntıdır.

                                                                                                                                                                   abdullah inaler
                                                                                                                                                                      OCAK 75






    Mehmet Birol Menteşe




     Mehmet Birol Menteşe

    Diyarbakır protestolarında bir fiil bulunup,yargılanıp hapis yatan arkadaşlarımızdan o günlerle ilgili anılar..

    Bizde Diyarbakır ordu evinde 11 kişi toplandık. Güya vatandaşı örgütleyeceğiz. Bize. birifing veren şerefsiz, mahkeme sırasında hemoroidim kanadı gelemedim mesaiye dedi ve mahkeme heyetinin arkasında götünü doktora gösterdi ve davadan yırttı. İşte bizler bu ve bunlar gibi şerefsizler yüzünden başaramadık. Şimdilerde de başaracağını sanmıyorum,uyduruk eylemlerle bir yere varılmayacağı malum. Batmandan 55 kişi katılır fakat o günkü meydan komutanı Binbaşı Rasim Türkmen (istihkam) mesaiye gelmeyenlerin hepsini geldi gösterir ve ceza almalarını önler.
    Balıkesir 9.Hava üssünde benim ilk Bölük komutanımdır,hanımı mısır asıllıdır.

    Bilgi;Gülhane tıpta kalp ameliyatında üst üste ölen 8 kişiden biridir.rahmetle anıyorum.

    Bizde 7-8 ocak 1975 Diyarbakır da katıldık. 8 üs, Malatya Erhaç, Merzifon. Batman,Malatya inşaat taburu toplam 538 kişiydik. Çok az zaten genelde çok azdı onun için ezildik.düşünsenize 6 şar ay hapis.Sağlıkla kalın.

    Diyarbakır kolordu cezaevi Mehmet Birol Menteşe , resimdekiler aynı fikirde olanlar sizleri selamlıyorum sağlıkla kalınız.

    Not:  Menteş arkadaşımızın olumsuzluk ve kararsızlıklar dolu yorumuna katılamıyacağım.Batmanda olduğu gibi bir sürü birlikte ayni durumlar yaşandı,komuta kademeleri kendilerini kurtarabilmek için birçok personeli mesaide var gösterdi, komple izin verdi. Bizlerede ifade değiştirin diye baskı yapıldı.Olay hak ve adalet arama mücadelemiz amacından saptırılmak istendi.Ama arkadaşların çoğu mücadelemize sahiplendi. 1975 yılında Bandırmada olan 301 dz.hv. filo personelinin ifadesi ise tarihi bir savunmaydı..Yan ödemeleri ve iş risklerini protesto için 2 gün mesaiye gelmedik.


    9 OCAK 1975 MALATYA

    7. Ana Jet Üs.K.da Yan ödeme ve iş risklerini protesto eylemi Diyarbakır ve Ankaradan bir gün sonra başladı, 9 0cak günü 338 assubay arkadaşın katılımıyla gerçekleşti. Olayları planladıkları tespit edilen,önder konumda olduğu belirtilen astsubaylar ilk anda göz altına alınarak Diyarbakır kolordu askeri cezavine gönderildi. Bu konuda geniş ve daha detaylı bilgiye henüz ulaşılamamıştır.


    Coşkun albayrak

    Coşkun Albayrak

    HAZIRLIYANLARDAN ALLAH RAZI OLSUN..O GÜNLER ANLATILMAZ ,YAŞANIR....

    MALATYA 550 .İS.İNŞ.TB ,DANDA 29 ASSUBAY ELAZIĞ ASKERİ CEZAEVİNE GÖNDERİLMİŞTİ ..
    GÖRÜŞMEMİZ YASAKTI AMA NÖBETLERİMİZDE O YASAKLARI DELİYORDUK BİZ....
    O ZAMAN İLETİŞİM ARAÇLARI YOKTU AMA BİRLİK VE BERABERLİK RUHU ÇOKTU...
    SEVGİ VE SAYGILARIMLA..


    Lütfen o yılları yatan arkadaşlar. yaşadıklarınızı,yazdıklarınızla yaşatın...


    11 OCAK 1975..ANKARA  BAYRAK GARNİZONU..




    O GÜNLERDE ASKERİ SAVCILIĞIN HAZIRLADIĞI İDDİANAME

























    ASKERİ YARGITAY KARARI










    Ankaranın ateşlediği bu hak ve adalet arama protestoları kısa zamanda tüm yurdu sardı.


    Ankara 4.Ana Jet Üs K.lığında 8-9 ocak günlerinde 269 assubay,
    Ankara Bayrak garnizonu  10-11 ocak günlerinde  136 assubay
    Diyarbakır 2. Taktik.Hv.Kuv.K.da ve 8.ana Jet Üs K.da 8 ve 9 ocak günlerinde  546 assubay ,
    Malatya 7. Ana Jet Üs.K.da  9 0cak günü 338 assubay
    Eskişehir 1.Ana Jet.Üs.K. da 9-10 ocak günlerinde 245 assubay ,
    Ankara 12 Hv ulş.üs.k.da 10 ocak günü 338 assubay ,
    Balıkesir 9.Ana Jet Üs.K. da 13-14 0cak günlerinde 194 assubay,
    Bandırma  6. Ana jet üs K.da 14-15 Ocak  günlerinde de 424 Hava  assubay ,
    Bandırma  301  Dz .Hv.Filo K.da  14-15 Ocak günlerinde 111 Deniz assubay,
    Merzifon 5.Ana jet üs.k.da 21-22 ocak günleri 146 assubay
    bir fiil  protesto eylemine katılarak mesaiye gitmediler.

    Ve bizlerin ulaşamadığı bir sürü,kara deniz ve hava birlikleri bu protestoya destek verdi.


     Bu şanlı mücadelemize katılan ve destek veren tüm arkadaşlarımıza selam ve sevgiler.
    Kaybettiklerimizide rahmetle anarız.Nur içinde yatsınlar..



      abdullah inaler