25 Mayıs 2015 Pazartesi

Bingöl Şehitlerimizi unutmadık.

EAHP Ayhan BAYIRLI 25 MAYIS 2015


ALINTI:HÜRRİYET
33 Şehit Bingöl Katliamı (24 Mayıs 1993)
Yıl 24 Mayıs 1993. Malatya dan iki sivil midibüse biniyorlar. Hepsi sivil giysili. Üniforma ve postalları çantalarında. Hiçbirinde silah yok, kendilerine refakat eden tek bir askeri personel de. Saat 18.00. Bingöle 10 kilometre var. Dağlık, dar bir yol. Birden silah sesleri yankılanıyor. İlk virajı geçtiklerinde, 50 PKKlının karşı yönden gelen Bingöl Tura ait bir otobüsü durdurup, çoğunluğu terhis olmuş ya da dağıtıma giden sivil erlerden oluşan 50 yolcuyu esir aldığını görüyorlar. Şoföre bağırırlar; Geri dön! Şoför oralı olmaz. Zaten 4 saatlik yolda 3 mola vermiş... Otobüsün kapısını, Orada ben yoktum diyen Şemdin Sakık, o zamanki adıyla Parmaksız Zeki açıyor.
OSMAN PARTAL ANLATIYOR
Trabzonluyum. İki midibüsteki toplam 50 askerden biriydim. Van-Özalptaki birliğime gidiyordum. Yol boyunca gereksiz molalar veren şoför bir ara lastik patladığını söyleyip durdu. Lastiğin patlamadığını, krikoya dokunmadığını gördüm. Aksın altına girdiğinde birileriyle konuşma yaptığını duydum. Galiba telsizle konuşuyordu. Şemdin Sakık, şimdi Hürriyette yayımlanan açıklamalarında Eylem planlanırken buradan askerlerin geleceğini bilmiyorduk diyor. Yalan söylüyor. Çünkü ilk otobüsün en ön koltuğunda oturuyordum. Yolumuzu kestiklerinde şoförün kapısını bizzat Sakık açtı. Toprak rengi üniforması vardı üzerinde, aynı renk kasketi ters takmıştı. Omuzundaki tüfeğin namlusu yere bakıyordu. Şoföre, diğer otobüsün nerede olduğunu sordu. Arkada, geliyor cevabını aldı. İki dakika sonra diğer otobüs düştü pusuya. Yani bizi bekliyorlardı.

DOĞULU-BATILI DİYE AYIRDILAR
Gece yarısına kadar teröristlerle yürüdük. Mola verildiğinde niçin kaçırdıklarını, amaçlarını sorduk. TC ateşkes ilan edince, iki gün içinde sizi serbest bırakacağız dediler. Saat 01.00 sularıydı. Sakık ın talimatıyla tek sıra olduk. Şemdin Sakık nereli olduğumuzu sorup, Doğulu-Batılı diye bizi iki gruba ayırdı. Sakık, doğulu olmayan benim de içinde olduğum 34 kişinin eğitim kampına götürülmesini söyledi. Dağda koşar adım yürümeye başladık. Bize eşlik eden teröristler sürekli değişiyordu. Toplam 300 kişiydiler. Bir köye gittik. Kapısını çaldıkları evlerden başka teröristler çıkıp gruba katıldı. Kimi terörist evlere gidip istirahat etti. Bir ahıra soktular bizi öldürmek için. Sonra vazgeçtiler. Tekrar yürümeye başladık. Sabahı göremeyeceğimi düşünüyordum. Yıldızlara son kez bakıp annemi, babamı, köyümü düşündüm. Bir ırmaktan geçerken su içtik. Dağ yoluna çıktık. Davranışları sertleşti. Durdurdular. Saat 03.00 sıralarıydı. Yolun kenarına dizilmemizi istediler. Kolkola girip sıklaşmamızı istediler. Yanımdaki arkadaşıma Devrem bizi vuracaklar dedim.
DEVREMİ ÖLÜ GÖRÜNCE BAYILDIM
Tir tir titriyordum. Kalaşnikof, Bixi ve Kanvasların emniyetlerini açtılar. Sonumuzun geldiğini anladım, kelimeyi şahadet getirip kendimi yere attım. Taramaya başladılar. Dizime bir mermi isabet etti. Vurulanlar üzerime düşüyordu. Kafamı koruyordum. Hepimizin öldüğünden emin olmak için yüzlerce mermi yağdırdılar. Gittiklerini, seslerin uzaklaşmasından anladım. Altı yedi arkadaşım sağdı henüz. Diğerleri paramparçaydı. Can çekişenler, hırıldayanlar, ağlayanlar, inleyenler... Su istiyorlardı. Anne, anne diye bağırıyorlardı. Öldüğümü zannediyordum. Kendimi çimdikledim, ölmemişim. Devremi beyni parçalanmış görünce bayılmışım.
Bizi yan yana dizip 1570 mermi sıktılar
Ayılınca şehit arkadaşlarımı sırt üstü çevirdim. Dokunduğum her uzuv elimde kalıyordu. Beyin, ayak... Yardım aramak için yukarı doğru koşmaya çalıştım. Kan kaybediyordum. Asfalta çıktım, bir kamyonla yakındaki Elmalı Karakoluna gittim. Olanları anlattığımda dinleyen jandarmalar ağlamaya başladı. Helikopter, tanklar geldi. Şehitleri aldık. Olay yerinde 1570 mermi kovanı bulundu. Yani silahsız erlerin herbiri için 50 mermi kullanmışlardı...
Şoför biliyordu
ERKAN OMAY ANLATIYOR
Adanalı hemşerim Mehmet Turayla Manisa-Kırkağaçta acemi eğitimimi tamamladım. 24 Mayıs sabahı, jandarma komando olarak Siirtteki birliğimize gitmek üzere Malatyadan iki sivil midibüse bindirildik. 50 askerin hiçbirinde silah yoktu. Bizi koruyan refakatçı da. Bingöle 10 kilometre kaldığını belirten tabelayı geçtik, ilk dönemeçte silah sesleri duyduk. Saat 18.00di. Karşı yönden gelen Bingöl Tur otobüsünü tarayan 50 kadar PKKlı, çoğunluğu bizim gibi asker olan yolcuları indirmişti. Şoföre geri dönmesi için bağırdım. Duymazdan geldi. Zaten tuhaf şekilde, 4 saatte 3 mola vermişti. Bizi indiren PKKlılar Geleceğinizi biliyor, sizi bekliyorduk dedi. O sırada feryat figan, yaşlı bir adam çıktı karanlıklardan. Oğluma ne yaptınız diyordu. Adını söyleyince oğlunun otobüslerde olmadığı anlaşıldı. Çok yaşlı olduğu için babaya dokunmadılar. Geldiği gibi gitti. O baba sayesinde kurtulduk. Hepimizin öldüğü sanılıyordu. Askere gidip sağ kalanlar olduğunu söylemeseydi teröristler hepimizi öldürecekti.
YANLIŞLIKLA 9 ŞEHİT DAHA
Sürekli yürüyorduk. Ertesi gün 12.00de silah seslerinden askerlerin yaklaştığını anladım. Asıl harekat 16.00da başladı. Sikorsky ve F-16lar uçuyordu tepemizde. PKKlılar kazma kürek çıkarıp siper kazdı, kayalıklara saklandı.
Bizi hedef olarak ortada bıraktılar. Askerimiz, yanlışlıkla içimizdeki 9 eri şehit etti bu yüzden. Müthiş bir yağmur vardı. Bizi kalkan olarak kullanan Şemdin Sakık bir ara yanımıza geldi, sağ kaldığımızı görünce şaşırdı. Teröristler geri çekiliyordu. 13 kişi kalmıştık. Kurşuna dizilenlerin arasından kurtulan Osman Partal da aramızdaydı. Ellerimizi çözmeyi başardık. Kaçmaya başladık. Karşılaştığımız birkaç teröriste Bizi serbest bıraktılar dedik. İnandılar. Birbirimizden ayrılmış, askerlerin bulunduğu yöne koşuyorduk. Bulduğum bir dala beyaz mendil bağladım, bir yandan bağırıyordum. Tükendiğim anda korucular ve askerlerden oluşan timle karşılaştım. Mavi berelileri görünce ağlamaya başladım. Komutan PKKlı var mı içinizde? diye sordu. Sonra sarılıp hepimizi tek tek öptü. Bingöl Cezaevindeki bir koğuşa götürdüler bizi. Elbiselerimizi değiştirdik. Evlerimize telefon edebileceğimizi söylediler. Kafam durmuştu yaşadıklarımdan sonra. Evin telefon numarası bir türlü aklıma gelmediği için arayamadım.

ERKAN UMAY ANLATIYOR
10 kişilik yakın korumaları arasındaki, hemşire diye hitap ettikleri kadın bizimle alay etti. Sakık, Sorunumuz rütbelilerle, size bir şey yapmayacağız dedi. Her birimize nereli olduğumuzu sordu. Aramızda Denizli ve Konyadan olanlar çoğunluktaydı. Hemşerilerden oluşan timler daha başarılı olur, tehlikelidir diye bir kenara ayırdılar. Şehit olan 33 arkadaşımızın çoğunun bu iki ilden olmasının nedeni bu. Bu arada bir er Ben Kürtüm deyince PKKlı Kürt-Türk fark etmez. Asker askerdir. Biz askere düşmanız dedi. Tek sıra olmamızı istediler. En başta ben vardım. Mehmet Tura 6ncıydı. Yan yana olalım diye gittim, 7nci oldum. Baştan 6 kişi gelsin dediler. Diğer sıralardan aldıkları 6şar kişiyle bir grup oluşturdular. Kolkola girin deyip götürdüler. Arkadaşlarımız kolkola ölüme gittiler.
SİLAHLAR 10 DAKİKA HİÇ SUSMADI
Derken yer gök Kalaşnikof cayırtısına boğuldu. Kalaşnikoflar 10 dakika boyunca hiç susmadı. Mehmetin bana son bakışını unutamıyorum. Sırada yer değiştirmesem, onun önünde dursam beni götüreceklerdi, Mehmet ölmeyecekti. Adanada ticaret lisesinde sevdiği bir kız vardı. Terhis olur olmaz evleneceklerdi.
Askerin üniformasını çıkartıp kendisi giydi
ERKAN OMAY ANLATIYOR
Sayıları 150yi bulan PKKlıların silah tehditi altında yürümeye başladık. Bir köyün alt tarafında durduk. 15 yaşındaki terörist 200 metreden sigarayı bile vururum diyerek böbürleniyordu. İçimizde komando olup olmadığını sordu. Tişörtümde Kırkağaç-Komando yazıyordu. Beyaz gömleğimi çıkarmamı istediler.Devrem Konyalı Adnan Gebeşin verdiği parkayı giyip, bunu sakladım. Bu sırada teröristler el koydukları çantalarımızda bulunan üniforma ve postallarımızı giydi. Türk askeri kılığına büründüler. Ellerimizi sicimle bağladılar. Mehmet Turayla kaçmaya karar vermiştik. Tuvalet bahanesiyle elimi çözdürdüm. O sırada korkunç suratlı bir terörist gelip Kalaşnikofu ağzıma soktu. Bir daha kaçmayı aklından geçirirsen beynini dağıtırım dedi. Sabahın 02sine kadar yürüdük. Elebaşı Şemdin Sakık, Türk askeri üniforması giymiş, elindeki telsizle emir yağdırıyordu.

Üstün başarılı işsiz
Erkan Omay, Diyarbakır Askeri Hastanesinde bir hafta psikolojik tedavi gördü. Hava değişiminden sonra havancı jandarma komando olarak Eruhtaki birliğine katıldı. Sevkiyatın yine korumasız otobüslerle yapıldığını görünce tepki gösterdi, birliğine uçakla gönderildi. Katıldığı operasyonlarda çok sayıda üstün başarı belgesi aldı. Şu anda işsiz olan Omay, En ufak bir şey olsun, askere gönüllü giderim diyor.

33 şehitli o günden beri hiç kahkaha atamadım

Gülden AYDIN yazdı
9 Nisan 2012
CEHENNEMİ YAŞADIK

Hiçbiri o tarihi ağzına almıyor. 24 Mayıs 1993 yerine “O gün” diyor. O gün saat 12.55’te, Malatya İl Jandarma Komutanlığı’ndan iki midibüse bindirildiler. Sivil giysiliydiler. Üstlerinde değil silah, bir çakı bile yoktu. Silahlı refakatçileri de. Acemi eğitimini tamamlayan 50 ana kuzusuydular.

Davul zurnalarla uğurlanmışlardı Hatay, Adana, Konya, Isparta, Denizli, Trabzon’dan. Vatan borcunu ödeyeceklerdi. Dağıtım için Bingöl İl Jandarma Komutanlığı’na gidiyorlardı. 20 yaşında, nişanlı, sözlüydüler. Şoförler o kadar çok mola vermişti ki, üç saatlik yol bitmek bilmemişti. “Bingöl 15 km” tabelasını gördüklerinde saat 18.00’di. İşte o saatte yollarını PKK kesti. 50 ana kuzusundan 33’ünü, tam 7 bin 500 kurşunla katlettiler.


Hayatta kalanların yaraları iyileşse de ruhları hep kanıyor. Kahroluyorlar, devletin bunca yıldır kendilerini yok saymasına, bir gazi beratını çok görmesine, bu karanlık pusuyu aydınlatmamasına ve bir kaçakçı kadar değer vermemesine... PKK katliamından kurtulan yedi gazi, 19 yıl sonra ilk kez bir araya geldi. Bugün 39 yaşındaki bu koca adamlar, birbirlerine sarılıp ağlarken, o geceden beri hiç büyümemiş ana kuzularıydı. “Zaten bizim doğum tarihimiz o gün” diyorlar.

19 yıl sonra
Gönderenler yargılanmadı
Şehit olan arkadaşlarının altında kaldığı için şans eseri kurtulan Trabzonlu Osman Partal, ellerindeki bağı çözüp nöbetçi PKK’lıyı “Bizi serbest bıraktılar” diyerek arkadaşlarının hayatını kurtaran Adanalı Erkan Omay, yedi kez ameliyat olan Hataylı Bünyamin Atlı, psikolojik tedavi olmasına “gerek yok” diyen albayın, iş istemek için gittiği belediyenin kovduğu Denizlili Mustafa Özçelik ve diğerleri... O korkunç geceden sağ çıktıklarında devlet onlara sadece on gün hava değişimi izni verdi. Ardından aynı bölgeye asker olarak gönderdi, hem de o dönem terhisler durdurulduğu için 19 aylığına ve yine silahlı refakatçi olmadan. 50 askeri savunmasız bir şekilde PKK’ya yem yapan askeri sorumlulara gelince... Yargılanmadılar bile. O gün doğanlar bugün 19 yaşında ama kaçının haberi var, bu vatan uğruna şehit olan 33 Mehmetçik’ten, sağ çıkanların ne halde olduğundan? Sağ kalanlardan yedi Mehmetçik, “Biz buradayız” diyor. Hafızalar tazelensin, olay soruşturulup sorumlular cezalandırılsın, siyasi irade kendilerini resmen “gazi” saysın istiyor. Yedisi de bugün ruhsal ve maddi açıdan çok kötü durumda. Evlilikleri yürümüyor, düzenli iş ve gelirleri yok. O günü, bugünlerini bölük pörçük de olsa anlatmaları hiç kolay olmadı. Kimse gözyaşlarını tutmadı.
Sakık cebimden bir sigara aldı

Trabzonlu Osman Partal: Ben öndeki midibüsteydim. Parmaksız Zeki dedikleri Şemdin Sakık kapıyı açıp şoföre “Diğer midibüs nerede” diye sordu. Her şeyin sonuydu. Kurt kuzuyu kapmıştı. PKK’lılar gayet rahattı. Köye vardıktan sonra bir kamyonla çantalarımız geldi. Üzerimizdeki her şeyi aldılar. Bünyamin’in spor ayakkabıları güzeldi. Bir PKK’lı alıp kendi plastik ayakkabılarını verdi. Sakık, benim de içinde bulunduğum grup için “kampa gidecek” emrini verdi. Cebimdeki paketten bir sigara aldı, nereli olduğumu sordu. Trabzonluyum, dediğimde “Trabzon’u başkent yapacağız” dedi. Zifiri karanlıkta yürüyorduk. Kayalıklarda fenerleri yakıp söndürerek anlaşıyorlardı. Kamp yerine geldiğimizde benimle birlikte 36 Mehmetçiği arkadaşlarımızdan ayırıp götürdüler. Çobanlardan ip bulamadıkları için ellerimiz serbestti. Yan yana tek sıra dizdiler. Kalaşnikof’larla taradılar bizi. G3, Kanas, Bixi de vardı bazılarında. Olay yeri tutanağında gördüm sonradan. Üzerimize 7500 mermi boşaltmışlar. Yaralanmıştım ama ölmedim. Çünkü şehit olan arkadaşlarım üzerime düşmüşlerdi. İkinci gün yapılan operasyonda 67 PKK’lı öldürüldü. Birinin cebinden benim cüzdanım çıktı. Künyelerimizi takmışlardı. Şimdi gazı bitmiş çakmak gibiyim. Devlet bir “pardon” bile demedi. Kaçakçı kadar değerimiz yok mu? İki çocuğuma babalık yapamıyorum. Askere giderken sağlamdım, elimde sanatım vardı. Gümüş ustasıydım. Şimdi işsiz ve hastayım. 1993’te GATA’da bir hafta kaldıktan sonra, “Sağlıklıdır, askerliğe elverişlidir” raporu verdiler. Terörle mücadele 30 yıldır var. Ama GATA’da Harp Psikiyatrisi 2009’da açıldı. İki yıl tedavi oldum, yeni çıktım. Travma sonrası stres bozukluğu, anksiyete var. Dişlerimi yiyorum. Bana gazilik rütbesini çok görenlere soruyorum: Suçum vatanımı sevmem, asker olmam mı? Kaçakçılar için kurduğunuz komisyonlar gibi bizim için de komisyon kurun. Evlatlarımın karşısına utanç içinde çıkmayayım, şehit kardeşlerimin hatırasına da saygısızlık etmeyeyim.
Savcı Öz ifade aldırdı

Hataylı Mehmet Kebapçıoğlu: Katliamdan sonra gelen askeri yetkililer, “Sizin için öldüler, siz taşıyacaksınız arkadaşlarınızı” dediler. PKK’nın elinde iki gün esir kaldıktan sonra gecenin 3’ünde yağmur, şimşek altında arkadaşlarımın cesetlerini taşıdım. Bunca yıl geçti, askeri yetkililerden hiç kimse aramadı. Arkadaşlarım aradı, 2011’de beraber GATA’ya gittik. Psikiyatr bize iki gün test yaptırdıktan sonra “Tedavi olmanız gerekiyor” dedi. Bir albayın karşısına çıktık. Öyle asık suratlıydı ki, kendimi iyi ifade edemedim. “Tedaviye ihtiyaç yoktur” dedi, ilgilenmedi. Başbakanlık’a dilekçe yazıp şikâyet ettim ama cevap gelmedi. İki yıl önce İstanbul’daki Özel Yetkili SavcıZekeriya Öz, Terörle Mücadele’den iki polisi yollayıp ifademi aldırdı ama bir şey çıkmadı. Evliyim, iki çocuğum var. Ayakkabı işçisiyim, yılın yarısı boştayım. Psikolojim bozuk.
‘Kurban’ın kurbanları

Denizlili İbrahim Atik: Kurban Bayramı’ydı o gün. Devlet bizi kurbanlık kuzu gibi yolladı. Bu çocukların, mesela o gece şehit düşen Şeref’in hesabını, annesine veren var mı? Beni her gördüğünde “Oğluma neden sahip çıkmadın” diyor. Devlet sahip çıkmadı ki. Babası kalp krizinden öldü. Annesiyle karşılaşmamaya çalışıyorum. Beni görünce hüngür hüngür ağlıyor. O olaydan sonra GATA’da üç kez tedavi oldum, yine askere gönderdiler. Şu an çağırsalar yine giderim. Eşim Kürt. En büyük destekçim ama ayrıyız. O olaydan sonra hiçbir işte dikiş tutturamadım (bacaklarındaki PKK’nın yaptığı işkence izlerini gösteriyor). Sezonluk işçiyim. İki çocuğum var. Biz bu vatan için doğduk, ölürüz. İş istemek için belediyeye gidiyorum ama derdimi bile anlatamadan kendimi dışarıda buluyorum. Bizim gibilere neden iş vermiyorlar? O günden beri kahkahalarla gülmedim hiç.
Çakma gaziyim

Adanalı Erkan Omay: Askere gönüllü gitmiştim. Başımda iki kadın terörist ve Şemdin Sakık vardı. Ellerine düştüğümde aklımda hep onlarla dövüşüp kaçmak vardı. Üzerimizde bir çakı olsa saldıracaktık. Havanın kararmasını beklemek için Bingöl yakınındaki bir köye götürdüler. Başka yönlerden gelenlerle birlikte PKK’lıların sayısı 200-300’e çıktı. Köylüler, alkışlayıp devlet aleyhinde sloganlar attı. “TC gelip kurtarsın sizi” dediler. Gece yürümeye devam ettik. O gece kamp yaptılar ve bizi üç gruba ayırdılar. İkinci dağıtımda da gönüllü komando oldum. Yine aynı yoldu, yine silahlı refakatçi yoktu. Bir daha aynı şekilde gitmem, dedim. Önümü cip kesti, Diyarbakır’a uçakla gönderdiler. Beni havaalanında askeri konvoy karşıladı. Sanki generaldim. Siirt’e silahlı konvoyla gittik. Keşke önceki de böyle olsaydı. Eruh’ta bir süre elime silah vermeyip misafir ettiler. Bana “gazi” diyor tanıyanlar ama elimde belgem yok. Ben gazi değil çakma gaziyim. Maaş istemiyorum, gazilik onuru bana yeter. Allah devlete zeval vermesin. Bu olaydan sonra da devlete en ufak saygısızlığım olmaz. İşsiz, evine ekmek götüremeyen arkadaşlarım var. Şükür benim elim ekmek tutuyor. Çanakkale’de bir hoşafla vatanı kurtarmışlar. Bizimki ne ki? Üç beş çakalın işi...
Şoförlere dokunmadılar

Hataylı Bünyamin Atlı: Hatay’dan üç kişiydik. Hasan Gültutmaz o gece şehit oldu. Öndeki araçla aramızda 300 yüz metre vardı. PKK’nın yol kestiğini görünce bizim şoföre durmasını söyledik. Geri dönmek için yol manevra yapmaya uygundu. Kaçabilirdik ama şoför bizi dinlemedi, devam etti. “Köylüler nevruz kutluyor” dedi. PKK o zaman ateşkes ilan etmiş tek taraflı. Bu yüzden herhalde, sabah bizden önce dağıtıma gidenlerde de refakatçi yokmuş. Şoförden şikâyetçi olduk daha sonra. Erdal İnönü, Doğan Güreş, İsmet Sezgin ve Jandarma Genel Komutanı Aydın İlter’e, Askeri Savcılık’a da anlattım. Sonradan o iki şoföre hiçbir şey olmadığını öğrendim. Olaydan sonra Genelkurmay Başkanlığı, tedavi olmam için beni memleketim Hatay’a gönderdi.  Rahmetli ağabeyim, beni İskenderun Deniz Hastanesi’ne götürdü. Baştabip albay, “Atatürk’ü tanıyor musun?” dedi. Tabii, bizim önderimizdir, dedim. “Ben de çok üzüldüm öldüğüne” deyip “Birliğine sevki uygundur” yazdı. Kurmay başkanına gidip şikâyet ettim, “Vietnam gibi bir olay yaşamışsın. Bunu size nasıl yapar” dedi. O albay bu kez “Tedavisi uygundur” yazdı ama psikiyatr “Birliğinde tedavi olur” dedi. Çaldıran’daki bölük komutanım, tedavi izni vermedi. Sadece silah vermeyip geri hizmette görevlendirdi. PKK bizi öyle yürüttü ki çapraz bağlarım kopmuş. Yıllar sonra ortaya çıktı. Tedavide geç kalmışım. Vücudumda iflas etmeyen organım kalmadı. Yedi kez ameliyat oldum. Evliyim, üç çocukluyum, işsizim. Bin canım olsa, bu vatana feda olsun. Vatanı sevmek imandandır.
İşkence ettiler

Konyalı Adnan Gebeş: Ertesi gece PKK’nın mermisi bittiği için bizim grubu öldüremedi. Polis sandıklarını da kafalarına kadar toprağa gömüp işkence yaptılar. Kendileri sipere geçtiler. Askerlik öncesi kadın terzisiydim. Bu olaydan sonra ruhen, bedenen eskisi gibi olamadım. Dükkânımı kaybettim. Şimdi asgari ücretli işçiyim. Evimi, iki çocuğumu geçindiremiyorum. O günden beri uykularım düzensiz. Kırıcı biri olup çıktım. Yakınlarımı incitmemeye çalışıyorum.
Çenemle kazdım

Denizlili Mustafa Özçelik: PKK’lılar bizi 15 gündür beklediklerini söyledi. Midibüsü durdurduklarında şoför onlara, “Bunların hepsi asker” dedi. Yolda sık sık mola vererek bizi oyalamıştı zaten. GATA’ya parasızlıktan gidemedim.  Siz hiç bilir misiniz, insanın çenesiyle toprağı nasıl kazdığını? PKK o gece bizi yem olarak attığında, bombalardan, mermilerden korunmak için çenemle çamuru kazarak birkaç santim daha alçalmaya çalışmıştım açık arazide.

https://www.facebook.com/TurkiyeNoktaNet/videos/vb.129370043930871/382385141962692/?type=2&theater


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder