Okuyacağınız makale Doç.Dr. Suat Yakup Baydur’dan alınmıştır.*
Doç.Dr. Suat Yakup Baydur’un 25. IV. 1945 tarihinde Ulus gazetesine yazdığı
makale günümüz Türkiye’sinde bir şeylerin hala değişmediğinin, değişmesi için
direndiğinin, bunu içinde bir çaba sarf edilmediğinin en güzel göstergesidir.
EAHP Ayhan BAYIRLI 26 Eylül 2014
OSMANLI KAFASI
Bu kafayı değiştirmek için neler yapılmadı; fes çıkartılıp şapka giydirildi, kanunlar
değiştirildi, Uygurcanın başına Belâ kesilen, ona uymadığı için o dilin anlatımlarını
bugün okumamızı güçlendiren Uygur yazısı gibi, Türkçenin ayağını cendereye sokan
Arap yazısı atıldı, aynı kökten gelen, fakat eski Hellenlerin,sonrada Lâtinlerin elinde
değişerek sesli harflere önem veren dillere elverişli kılınan bir alfabe ,Lâtin alfabesi
alındı,tarikatlar kapatıldı,medreselerin yeri mekteplere verildi.
Bütün bunlar bu Osmanlı kafasını değiştirebildi mi? Asla! Osmanlı menevveri için
Türk tarihi Osmanlı tarihinden başka bir şey değildi: Ne Türk’ün tarihi ile uğraştı, ne de
Anadolu’nun eski tarihiyle.Bu kafa medresede sallana sallana Arapça ezberlerken dilinin
gramerini J.Deny adlı bir Fransız yazdı bu kafa Arapça , Farsça,kelimelerle ıstılahları
yaratmaya çalışırken Avrupalı dil bilginleri ta Orta Asya’ya kadar giderek Türk dil
anıtlarını ortaya koymak,Türk dillerinin gramerini yazmak için uğraşıyorlardı.
Bu Osmanlı kafası Türk dilini işlemeyi düşünmemiştir: Teşrih, tıp ıstılahları mı yapılacak,
Arapçaya el uzatmıştır.Felsefe ıstılahları mı isteniyor, Arapça varken Türkçeye başvurulur
mu? Halkın Türkçesine,eski Türklerin diline yabancı kalan, İstanbul’dan dışarı çıkmadığı
için Anadolu ağızlarında yaşayan sözleri bilmeyen Osmanlı münevveri sunî yazı ve edebiyat
dilinin dört duvarı arasında kapalı kalmıştır.Başta Ziya Gökalp olduğu halde birçoklarının
bile bile ,isteye isteye Türkçe için ,Türkçenin kurtuluşu, için savaşmalarına rağmen
bugün yazı dilimizde gazetelerde Osmanlı kafasının malı pek çok kelimelerle
karşılaşmamız bize dilde kafa değiştirmenin öyle kendiliğinden olan kolay bir şey
sayılmaması gerektiğini açıkça gösteriyor:
Toros Ekspresi gazetelerde dört saat teahhürle gelir yahut rötar ya-par ,asla gecikmez,
yahut gecikme ile gelmez;mensucat ile tekstil’e sık sık rastlayabilirsiniz,dokuma ile pek
seyrek karşılaşırsınız;Osmanlı kafası müracaat yahut demarş’ta bulunur ,başvurmak
‘’kaba’’dır.O kafa buna karşılık diyemez,alışmıştır,buna mukabil diyecektir; Osmanlı için
ya Arapça buhar ya İngilizce istim vardır, aynı sözlerin Türkçesi olan buğu’yu o sadece
camda kullanır. İngiliz ‘’buharlı gemi ‘’yerine kısaca buharlı (steamer) der, Alman
aynı şeye Dampfer yani buharlı yahut Dampfschiff yani buhar gemisi adını verir,Osmanlı
kendi dilinde yelkenli gibi güzel bir kelime varken ona benzetip buğulu diyemez,halk önce
ona buğu gemisi dediği halde Lâtince‘’buhar’’demek olan vapor'un bozulmuş şeklini bu
gemiye ad olarak verir.Osmanlı kafası için cerayan’da ,yahut kuran’da oturmak tehlikelidir,
akıntı diyemez.
Bir sergi açılırsa o ya beynelmilel’dir yahut enternasyonal’dir,milletlerarası olursa değeri
düşer;Osmanlı menevveri şirket’i,sosyete’yi ortaklık’tan üstün tutar,Arapça şerik ve
Lâtincesecius ,ortak demekmiş,onu düşünmez bile;cemiyet varken dernek sözünü
kullanmaz;bir şeyle ilgileniyorum derseniz bu Osmanlı kafası hortlağının tüyleri diken
diken olur:yatışması için alâkadar ediyor yahut enterese ediyor demelisiniz ; bir adam
ya müdür’dür ya direktör,ona Türkçe bir karşılık bulmaya kalkışmayın,Osmanlı münevveri
size hemen ya solculuk yahut ırkçılık damgasını vurur.Onun eskiden hıfzıssıhha,şimdi
ijyen dediği şeye Türkçe bir karşılık bulmak ,meselâ sağlık bilim demek deliliktir.
Eski Helence genos’tan gelme cins kelimesini Arapça cemilendirir ,ecnas der;siz Türkçe
türlü sözündeki tür’ü bunun yerine koymaya ,yahut onun yanı sıra kullanmaya yetkili değilsinizdir.
Osmanlı kafası davayı sukut ettirir,dava sukut eder ama düşmez.
Farsça ‘’göğüs göğüse’’ demek olan beraber’in Türkçe birlikte’ye manaca üstün olmadığını
Osmanlı kafasına anlatamazsınız. Malûm olduğu üzere,tekrar,kâfi gelmek ,tecrübe etmek,istimal
etmek,takip etmek Osmanlı kafasının bugün de sık sık karşımıza çıkan yadigârlarıdır.
Düşünmekten korkanlara feyazan yerine kabarmak,taşmak,su basmak,muavin yerine
yardımcı,tecziye etmek yerine cezalandırmak,kanun harici yerine kanun dışı,terk etmek
yerine bırakmak,vazıyed etmek yerine el koymak,mevad-ı infilâkiye yerine patlayıcı maddeler,
efrad yerine erler,muahede yahut pakt yerine andlaşma,muvaredad yerine getirme diyecek
kadar dillerini düzeltmek için bir ömür değil yüzyıllar yetmez.
Yukarıdaki sözler yerine bilindiği üzere,yeniden,yetmek,denemek,kullanmak,kovalamak gibi
herkesin bildiği kelimelerin gelmesi için ‘’tabiî gelişmeciler ’’ de diyebileceğimiz Osmanlı
müstehaselerinin acelesi yoktur.
Bunlar hafıza sözüne bayılırlar,Kayseri’de kullanılan bellek herkesin bildiği belleme’den geldiği
halde onlarca beğenilmez.Osmanlı kafası kıvanc’ı çirkin bulur, İstanbul’da kullanılmayıp da
Anadolu’da kullanıldığı için olacak.
Ama caz kelimesine bir şey demez,hav du yu du derken oradaki hav hoşuna gider,
bayılır,esen sözüyle selâmlanınca kaşları çatılır,tüyleri diken diken olur, Arapçadan,
Farsçadan Fransızcadan ,İngilizceden,kısacası istediğiniz her dilden kelime alabilirsiniz,
bu,dilin tabiî gelişmesidir;Türk dillerinin birinden bir kelime alırsanız bu kafa
‘’dilimizin ahengini bozamayız’’,’’dilimizi Çağataycaya çeviremeyiz’’diye yaygara koparır.
Anadolu’nun gaibetmek yerine kullandığı yitirmek’i,medhetmek yerine kullandığı övmek’i ,
zemmetmek yerine kullandığı yermek’i kullanırsınız,Arapça akıl ile Arapça nevi sözlerinin
boğduğu us ile tür’ü uslu ve türlü’deki zindanlarından kurtarıp gençliğe öğretmeye
kalkarsanız ‘’demokrasi düşmanı,faşist,komünist’’kelimeleri Osmanlı kafasının sizin
için hazır tuttuğu sıfatlardır.
Tarih ve dil devrimleri bugünün Türk aydınını Osmanlı kafasının kendi tarihine,kendi
diline karşı gösterdiği büyük ilgisizliği ve ihmali ortadan kaldırmak için yapılmıştır.
Bu devrimlere karşı koyabilmek için her çareye başvuran,Türkçeyi iyi bilmeyen
müsteşriklerden yardım uman böyle bir müsteşrik’in yazısından ilham alan bir
makale İngilizce stranger ile foreigner’i bizim yabancının karşılayamadığı misal
gösteriyor,ecnebi’nin atılamayacağını anlatmaya yelteniyordu:
Zavallıcık stranger sözünün Lâtince extraneus ‘tan geldiğini extra sözünün Lâtince
dış demek olduğunu öğrense ,foreigner’in aslının foreign olduğunu,bunun da
demek olduğunu hatırlasa ve Türkçede yabancı’dan başka dışarlıklı diye bir sözün
bulunduğunu düşünebilseydi yabancı müsteşriki övmekten vazgeçerdi herhalde-omuzları
üstünde hâlâ Osmanlı kafası taşıyanlar demagogca yaygaralarla ve ilim adına yazdıkları
bilgisizce ve boş yazılarla Türk dilini bir bilim ve bakım dili yüksekliğine ulaştırmak
için girişilen çalışmaların önüne geçemeyeceklerini anlamalıdırlar.
Ulus,25. IV .1945
Doç.Dr. Suat Yakup Baydur kimdir?
(1912-1953),gerçek bir bilim adamı idi,Klâsik filoloji çalışmaları ,onu,Türk dilinin
sorunlarına yöneltmiştir.
Doç.Dr. Suat Yakup Baydur,dilin özleşmesi davasını bilinçli olarak benimsemiş ve
desteklemiştir.
Bir takım kavramların bir zamanlar Doğudan gelen Arapça ve Farsça sözcüklerle
karşılandığı gibi ,şimdi de batıdan gelen İngilizce,Fransızca,Almanca vb.sözcüklerle
karşılanmasının Türk dili için doğurduğu ve doğuracağı büyük tehlikeye parmak
basmış;bu topraklar üzerinde yaşayanların birbirini anlamaları gerektiğini,aynı
kavramın halk için,bilgin için ,aydın için çeşitli sözcükleri olamayacağını belirtmiş;
dilimizin olanaklarından yararlanılarak ,bütün kavramların Türkçe ile karşılanması gerektiği
savını,bilimsel kanıtlarla sunmuştur.
Genç bir yaşta yitirdiğimiz değerli dil bilim adamımızı da saygıyla anıyoruz.